Arap baharı denilen halk hareketlerinin en zorlu geçtiği ülkelerden biri Yemen ise, diğeri de şüphesiz Suriye`dir. Suriye`de baharın üstüne soğuk karlar yağmaya devam ediyor. Bahar güneşinin buzlaşan karları eritmesi anlaşılan biraz daha zaman alacak.
Tunus ve Mısır`da halk intifadası nisbeten daha az kan kaybıyla tamamlanmıştı. Tunus bu haftanın başında devriminin birinci yıl dönümünü de kutladı. Libya`da da binlerce sivil katledildi, ancak nihayette sonuca ulaşıldı. Ne var ki, Suriye ne Mısır`a, ne de Libya`ya benzemektedir. On ayını dolduran halk intifadası beş binden fazla can aldı. Binlerce yaralı ve tutuklu ile beraber ülkenin her tarafında hayat durma noktasına gelmiş. Şehirler harabeye dönmüş, sokaklar ıssız, yüzlerde korku ve panik hakim. Her köşesinde vahşet yaşanan bu güzel ülkeye baharın nasıl ve ne zaman geleceği, önemli bir soru ve sorun olarak gündemi meşgul etmeye devam ediyor.
Arap Birliği, Türkiye ve uluslararası camiadan gelen baskılar Suriye rejimi üzerinde netice sağlayacak bir etki oluşturamadı. Rejime baskı yapan bu güçlerin rejimi devirme konusunda ne kadar istekli ve kararlı oldukları da tartışma konusu. Batı ve Amerika salt çıkarları açısından konuya bakarken, bölge ülkeleri de bağımsız bir çözüm üretmekten uzaktalar. Ne Türkiye, ne de Arap Birliği Suriye rejiminin değişmesi konusunda elini taşın altına sokma cesaretini de gösteremediler.
Türkiye, diğer Arap baharı yaşayan ülkelere karşı uyguladığı politikalarda bazı yanlışlara düştü. Suriye konusunda ise çok daha bariz hatalara girdi. İki ay önceleri Başbakan Erdoğan`ın kimi beyan ve açıklamaları bir savaş kokusu verecek kadar sertken, şimdi ne oldu da Erdoğan sustu acaba? Suriye rejiminin Kürt kartını masaya koyması, ticari ilişkilerin olumsuz etkileri hemen geri adım attırdı. Ve doğrusu bu zikzak çizen politikalar Şam`daki diktatörü umutlandırmaktan öteye bir işe yaramadı.
Arap Birliği 26 Aralık 2011`de Suriye`ye bir gözlemci heyeti gönderdi. Heyetin hazırladığı rapor daha bu haftanın başında Birliğe ulaşabildi. Ne var ki bu gözlemcilerin hazırladığı rapor tam bir komedi. Arap Birliği de, kimseyi tatmin etmeyen bu raporun yetersiz olduğunu anlamış olmalı ki gözlemcilerin sürelerini uzatma kararı aldı. “Hiç bir şey görmedim, bilmiyorum” diyen şahidin söylediklerini andıran gözlemci heyetin hazırladığı raporun, can çekişen rejimin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yapmadığı ortada. Rapor, Suriye`de bazı şeylerin olduğunu, ancak bunun korkulacak seviyede olmadığı ve güvenlik güçlerine ateş eden bazı silahlı gurupların varlığını itiraf ederek Şam diktatörünü rahatlattı.
Suriye rejiminin güvenliklerini sağladığı bu ucube heyetin ne yapabileceğini önceden tahmin eden halk, Arap Birliğinin aldığı bu kararla celladın elini güçlendirmekten öteye bir şey yapamayacağını bildiği için, daha işin başında buna isyan edip lanet okumuştu. Gözlem heyetinden ayrılan Nur Maliki, “hiçbir insan Suriye`de olanlar karşısında sessiz kalamaz, Humus`ta bir insanlık dramı yaşanıyor” dedi.
Suriye`de halk hareketinin başarısı neden gecikiyor, veya bunca kayba rağmen neden rejim hala ayakta kalabiliyor? Bu soruya cevap sadedinde şunları hatırlamak gerekir:
1- Suriye, hem ülke hem de devlet olarak Arap dünyası ve kendi bölgesinde etkin olan bir güç. Rejim yarım asırdan beri uyguladığı vahşi ve barbar yönetimiyle muhalifleri sindirmiş ve savmış. 1982`de Hama üzerine yapılan vahşette kırk bin civarında insan katledildi. Halk masum isteklerini ifade etmek için ölümü göze alarak sokağa çıkıyor.
2- Suriye`deki rejim gerek uluslar arası camiada ve gerekse bölgede kendine hala destek bulmaktadır. Rusya, Çin, İran ve Hizbullah... Bunların her biri farklı nedenlerden dolayı Baas rejiminin gitmesini istemiyorlar. Rusya ve Çin kendi çıkarları için Suriye rejimine destek veriyor ki, bu bir noktaya kadar anlaşılabilir bir şeydir. Ancak İran ve Hizbullah`ın rejimi desteklemesine ne demeli? Stratejik işbirliği, anti Amerikancı safta yer almak vb gerekçeler bu desteği meşru kılar mı? “Düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımı her zaman ve bila kaydü şart geçerli olur mu? Masum kanı akıtan bu despot rejimi stratejik hesaplarla destek vermeye devam edenlerin gönülleri rahat mıdır acaba? Böyle olduğunu hiç sanmıyorum. Hem Suriye rejimi bugüne kadar israil ve Amerika`ya ne zarar dokundurabilmiş ki? Yıllardır Golan tepelerini işgal altında tutan israil`e bu rejim tek bir kurşun dahi sıkamamıştır. Hal böyle iken nasıl oluyor da bu rejim antiemperyalist olabiliyor?
3- Suriye rejimi, kendisine karşı uluslar arası camiayı böldüğü gibi Arapları da bölmeyi başardı. Araplar Suriye`ye ciddi yaptırımlar uygulamayı gerçekten istiyorlar mı? Beşşar, bu haftanın başında yaptığı konuşmasında birçok Arap liderlerinin kendilerine, “haklısınız ama baskılar var bizi anlayın” dediklerini söyledi. İşin garibi, Suriye`deki rejim karşıtları arasında bile tam bir birlik sağlanabilmiş değil. Bu ana sebeplerden dolayı rejim hala güçlü görünüyor.
Rejimi destekleyen nizami bir ordu ve sadık bir güvenlik gücünün olduğunu unutmamakla beraber, halktan da hala hatırı sayılır bir desteğin olduğunu düşündüğümüzde bu rejimin neden daha devrilemediğini anlayabiliriz.
İçerden ve dışardan rejimin destekçileri olduğu sürece Suriye`de daha fazla kan akacak demektir. Arzumuz ne fazla kan aksın, ne de Nato müdahale etsin, ama bahar muhakkak gelsin. Gaybı bilen sadece Allah`tır. Ancak bu rejimin takatinin tükenmekte olduğunu söyleyebiliriz.