Şöyle bir soru ile başlayalım: 27 Mayıs`ta merhum Menderes, 28 Şubat`ta merhum Erbakan`a yapılan haksızlığa karşı pasif kalan halk,15 Temmuz`da nasıl oldu da bunun aksine sokaklara çıktı ve hem Cumhurbaşkanı Erdoğan`ı hem de ülkeyi büyük bir felaketten kurtaracak bir direniş gösterebildi?
Önce şunun altını çizmek gerekir ki, Türk halkı askere önem veren, güven duyan bir yapıya sahiptir. ‘Asker bir millet` tarifi meşhurdur. Askeri kültür ve disiplin hayatın hemen her alanında etkisini gösterir. Okullardaki eğitimden tutun da camilere kadar tesir sahası geniş olan bir askeri kültür ve anlayışın egemenliği söz konusudur. Bu kültürün etkisi son yıllarda biraz zayıflamış olsa da varlığını hâlâ devam ettiriyor. Önceki askeri darbelere karşı bir mukavemetin gerçekleşmemiş olmasında bu askeri kültürün etkisinin olduğu muhakkaktır.
İkinci önemli bir husus, önceki darbelerin kabul edilebilirliğini sağlayacak bir ortamın mevcudiyetini de hesaba katmak gerekir. Örneğin 12 Eylül öncesinde sokaklar rahat yürünemez hale gelmiş veya getirilmişti. Sokak terörü her gün ortalama 15-20 gencin hayatına mal oluyordu. Bu sebeple darbenin gerçekleştiği gün sağlanan sükûnet halkın kahir ekseriyetini darbecilere karşı minnettar bırakmıştı. 27 Mayıs`ta da halk Menderes`ten yanaydı; onu seviyordu, ama sokağa çıkmanın pek de bir şeyi çözeceğine inanmamıştı. Hem Menderes`i destekleyen nüfusun çoğunluğu köyde yaşıyordu. Fakir ve bitap haldeki köylünün direnecek bir hali de yoktu. Zaten ilk günlerde Menderes`in idam edilmesi de düşünülmemişti. Daha sonra birileri cuntacılara; siz Menderesi asmazsanız yarın tekrar iktidara gelir, o sizi asar diye akıl verince işler değişti ve cuntacılar idam kararında karar kıldılar.
Çok önemli olan diğer bir nokta ise, hem 27 Mayıs, hem de 28 Şubat`ta halkı sokağa çıkmaya davet eden güçlü bir ses olmamıştı. Halk, olaydan duyduğu üzüntüyü içine atmış, ellerini duaya açarak failler için kahır ve bela dilemişti. Yine 15 Temmuz`un aksine önceki askeri darbelerde ordunun komuta kademesinde ittifakın sağlanmış olmasının da halkın sessiz onayını sağlayan ve darbeyi başarılı kılan önemli noktalardan biri olduğunu unutmamak lazım.
Şimdi gelelim 15 Temmuz`a. Öncelikle bir önceki askeri darbeleri hazırlayan ve darbeye meşruiyet kılıfı sağlayan bir ortamın olmadığının altını çizmek lazım. Bu nokta çok önemlidir. Darbeciler de belki bunu tahmin ettiklerinden muhtemel bir direnişi kırmak için işe suikast girişimi, bombalamalar ve halkın üzerine ateş açma gibi şiddet yöntemleriyle başladılar. Bu yöntem tabii ki ters tepti ve darbe girişiminin başarısız kalmasında önemli bir etken oldu.
Ak Parti hükümeti dördüncü defa iktidar olmayı başarmış bir parti. Cumhuriyet tarihinde bu kadar süre iktidarda kalmış ve halkın çoğunluğunun desteğini sağlamış başka bir parti olmadı. İktidar, her alanda ülkeyi ve halkı rahatlatan icraatları başarıyla gerçekleştirdi. Rejimin sivri uçlarını budadı ve özellikle İslami kesimi rahatlatan düzenlemeler getirdi. Halkın ekonomik durumu eskiye göre çok çok iyi bir duruma geldi. Bütün bunlara ilaveten ülkeyi kendi öz kaynaklarıyla kalkındırmaya çalışan karizmatik, cesur bir lider(Tayip Erdoğan) olgusu, darbeye karşı direnişi ortaya çıkaran en önemli faktör oldu. Halk cesaret sahibi liderleri sever ve gerektiğinde onun için ölüme de gider. Tarih bunun örnekleriyle doludur. 15 Temmuz bunun son yaşanan örneklerinden biri oldu.
Halkın 15 Temmuz`daki direniş ruhunu besleyen manevi kaynaklara değinmeden olayı salt ekonomik nedenlerle izah etmek yanlıştır elbette. İnsanlar en değerli sermayeleri olan hayatlarını daha değerli olan bir şey için feda ederler. Halkımızın İslami inancı ve bu inançtan kaynaklanan şehadet arzusu direnişin asıl motoru olmuştur. Halk, tekbir sesleri ile sokaklara döküldü ve şehadet parmakları işaretleriyle tanklara karşı göğsünü açtı. Zaten halktaki Erdoğan sevgisi de bütünüyle dini kaynaklıdır. Millet dindar liderleri sever. Erdoğan`a duyulan sevginin kaynağında da onun dindarlığı önemli bir yer tutar.
Halkın direnç ve direnişini güçlendiren diğer önemli bir husus da, cuntacıların kimliğidir. Gülen hareketi bir halk hareketi olmadığı için halkın sevgisine de mazhar olamadı. Halktan topladığı yardımlar ile halkın seçtiği meşru hükümete karşı darbe girişimi ve halkın sevdiği bir lidere suikast tertibi kabul görmedi ve ters tepki yaptı. Gülen`in ABD`de ikamet etmesi de hareketin halk nezdinde destek bulmamasının önemli bir sebebidir diyebiliriz. Yıllardan beri bölgemizde yıkım ve parçalama planları yürüten ABD, halk tarafından nefret duyulan bir ülke oldu.
Kısacası halk,15 Temmuz`da ben varım dedi. Bu ülkede artık hiç kimse istediği zaman irademe kelepçe vuramaz mesajı verdi. Halkımız gösterdiği destansı direnişiyle her kesime önemli mesajlar verdi muhakkak. Özellikle iktidarın verilen bu mesajları çok iyi anlaması ve gereğini yerine getirmesi lazım. Hatta bu mesajların halkı mazlum ülkelere kadar uzandığını da söyleyebiliriz. Çok uzak olmayan bir gelecekte mazlum halkların,15 Temmuz ruhundan ilham alarak zalimlere karşı direnişe geçmelerini de umut ediyoruz.