İran ve Türkiye, bölgede devlet denmeyi hak eden iki önemli ülke... Arap dünyasında Mısır bir tarafa bırakılacak olursa, bölgedeki diğer devletler birinci dünya savaşından sonra Batılılar tarafından ortaya çıkarıldı. Bu yapıları Osmanlı`nın mirası üzerine konduran Batı, bölgede tekrar bir İslam birliğinin oluşmaması için gerekli önlemleri de aldı, almaya devam ediyor.

İran ve Türkiye bölgesel iki önemli güç; aynı zamanda Suriye sahasında da iki önemli aktör durumundalar. Her iki ülke arasındaki ilişkilerin bazı bölgesel sorunlar, özellikle Suriye sorunu dolayısıyla olumsuz etkilendiği malum. Hem Türkiye, hem de İran Suriye`de vekâleten bir savaş yürütmektedirler. Türkiye, Baas rejimine karşı savaşan muhaliflere her türlü desteği sağlarken İran da rejimi ayakta tutmak için canla başla bir mücadele veriyor. Beş yıllık iç savaş neticesinde her iki tarafın geldiği nokta bellidir. Kazanan bir taraf olmadığı gibi, bölgesel bir savaş ihtimali de her geçen gün artmaktadır.

Rusya ve Amerika son günlerde Suriye`de bölünmeden söz edince işler daha da kaygı verici bir boyut kazandı. Çünkü çevredeki ülkeler, özellikle Türkiye ve İran, Suriye`nin parçalanmasını istemiyor. Zira parçalanmanın doğuracağı sonuçlardan biri, Kürtlerin özerk veya bağımsız bir statüye kavuşmaları olur ki; böyle bir durum her iki ülkenin de istemediği bir şeydir. Başbakan Davutoğlu`nun son ziyaretinde ağırlıklı noktanın bu konu olduğu tahmin ediliyor.

Evet, iki ülke arasındaki ikili ilişkiler elbette önemlidir. Otuz milyar doları aşan ticaret hacminin daha da büyümesini her iki taraf da istiyor. Ancak, Suriye konusundaki ihtilaflar giderilmeyinceye kadar ilişkilerde istenen seviyede bir iyileşmenin olacağını sanmak biraz zor.

Türkiye, Rusya ile yaşadığı kriz sebebiyle doğalgaz konusunda İran`a ihtiyaç duyacak. Tıpkı bunun gibi, artık dünya ile barışan İran`ın da ticaret yapması için Türkiye`ye ihtiyaç duyacağı bilinen bir şey. Yani şimdilik her iki tarafın birbirine ihtiyaç duyma mecburiyetinin dayattığı zayıf bir ilişki süreci yaşanıyor. Bu zoraki sürecin aşılması için her iki tarafın gayret göstermesi gerekiyor. Bir de, tarafların bölgedeki müttefiklerinin bu yakınlaşmaya ne kadar müsaade edip etmeyecekleri sorunu da var.

Özellikle Türkiye`nin İran`a yaklaşmasını Suudi Arabistan hoş karşılamayacaktır. Çünkü bu ülke son aylarda fena bir İran aleyhtarlığı yürütmektedir. Bu nedenle en son olarak Lübnan ile de ilişkilerini kesmiş bulunuyor. Bu körfez ülkelerinin ne yapacakları belli olmaz. Rusya`nın da İran üzerinde baskı kurabilecek durumda olduğu ve Türkiye`yi kuşatma planı gereğince İran`ın Türkiye`ye yakınlaşmasına razı olmayacağı bellidir.

Evet, sorunun en büyük parçası Suriye... Özellikle Rusya`nın müdahalesinden sonra gelişen olaylar Türkiye`yi yeni arayışlara sevk etmiş görünüyor. Rusya`ya karşı Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleriyle yakınlaşma sağlanırken bunun İran`a karşı olmadığı mesajı verilmeye çalışılıyor. Ancak bu konuda İran`ın ikna olabileceğini düşünmek biraz zor.

Peki; Türkiye`nin, İran ile Rusya`nın arasını açma gibi bir girişimi olabilir mi?

Türkiye, İran ile Rusya`nın arasını açabilecek bir güçte değildir. Zira Rusya`nın İran ile çok güçlü ilişkileri var. Hem Suriye`ye Rus müdahalesinin İran onayı ile olduğu da malum. Kısacası Rusya ve İran`ın hem ikili ilişkileri güçlü, hem de Suriye`deki müşterekleri daha fazladır. Yani Suriye`de birbirlerine muhtaç durumdadırlar. Türkiye ise hem bir NATO üyesi hem de Suriye`de İran`ın durduğu yerin tam karşısında yer alması hasebiyle bu konuda zayıf bir şansa sahip maalesef.

Peki, Türkiye`nin Rusya ile ilişkileri düzeltmek için İran`ı aracı kılma gibi bir teşebbüsü olabilir mi? Böyle bir amaç da ihtimal dâhilinde olabilir elbette. Çünkü Türkiye, NATO`ya fazla güven duymuyor. Rusya ile bir savaş durumunda NATO`nun Türkiye için savaşmayacağını herkes biliyor. Bu durumda Rusya ile kötü durumdaki ilişkileri sürdürmek tabii ki, mantıklı bir şey olmaz.

Son olarak şunu belirtelim ki, Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan üzerinde çok önemli etkilere sahip olan İran, bölgedeki diğer ülkeleri korkutmaktadır. İran yayılmacılığının beraberinde mezhep eksenli kamplaşmayı beslediğini de kabul etmek gerekir. Dolayısıyla bölgesel çekişmeyi daha da tırmandıracak girişimlerin durması en doğru olandır. Aksi takdirde dış güçlerin bölgemize müdahale etmelerinin yolu korunmuş olacak ve daha çok tahribat ve yıkım yaşanacak. Bunun yegâne kazananı ise İsrail ve silah üreticisi ülkeler olacak.