Geçen hafta Diyarbakır`da meydana gelen olaylar duyarlı olan herkesi derin endişelere sevk etmiş olmalı. Diyarbakır`ın Yenişehir ilçesinde İslami faaliyetlerde bulunan Peygamber Sevdalıları Platformu üyesi derneklerden Yeni İhya -Der Başkanı ve HÜDA-PAR  üyesi ‘Aytaç Baran` Şehitlik semtinde, evine yakın bir yerde kurulan pusu sonucu kalleşçe katledildi. Hemen akabinde gelişen olaylarda üç kişi daha hayatını kaybetti.

 

Aslında bu HÜDA-PAR  camiasına yapılan ilk saldırı değildi. 2011`de Yüksekova`da katledilen ‘Ubeydullah Durna` ile başlayan olaylardan bugüne kadar bir çok kişi PKK-BDP silahlı çeteleri tarafından  öldürüldüler. Yıllardan beri bu camianın dernek ve parti binalarına  yüzlerce saldırıda  bulunuldu. 6-8 Ekim olaylarında Yasin Börü ve arkadaşları bir kurban bayramı gününde, fakir fukaraya kurban eti dağıtırlarken HDP-PKK`lilerce pek vaşi bir şekilde  katledildiler.  27 Aralık 2014`te BDP-PKK militanları HÜDA-PAR üyelerinin yoğun olarak oturdukları Cizre`nin Nur mahallesini ablukaya aldı, evleri ateşe verip insan katletti.  29.05.2015 tarihinde de  PKK`li militanlar Şırnak`ın İdil (Hezex) ilçesine bağlı Kozluca (Xaniké) köyünde Mehmet Şerif Şimşek ve Abdülcelil Talayhan`ı da uzun namlulu silahlarla tarayarak şehit ettiler.

Yıllardan beri camiamıza karşı düzenlenen yüzlerce saldırının hemen hiç birinin failleri yakalanmış değil. Polis`in, Diyarbakır Emniyeti ile Valiliğin zaman zaman bu tip saldırılar münasebetiyle yaptıkları açıklamalar ise başka bir sorun. Sanki,  ‘sizinle uğraşacak durumumuz yok,  gidin ne haliniz varsa görün` tavrı egemen. Eli keleşli YDG-H militanlarının güpegündüz işledikleri cinayetlere polis müdahale etmek istemiyor, adeta seyirci kalıyor. Devlet güçlerinin bu tavrı karanlığa kapı aralamak değilse  nedir peki?

Artık bu son saldırı ile sabırların tüketilmek istendiği gün gibi aşikardır. Olayı,karanlık bir tarafa işaret edip kendilerini temize çıkarmaya çalışanların maskeleri düşmüştür artık.Zaten bu cinayetlerin arkasında duran güç PKK`nın karanlıktan başka bir yüzü mü var acaba?

Bir genel seçim sonrası değişen siyasi dengeler istikrarın bittiği ve karanlık bir kaos döneminin geldiğini mi bildiriyor ? HDP`nin seçim barajını aşarak meclise seksen milletvekili ile girmesinin verdiği bir hava ile bölgedeki tek rakipleri HÜDA-PAR`a bir gözdağı mı bu? Yoksa doksanlı yılların karanlık olaylarını tekrar  sahneleme provası mı ?

Aslında meydana gelen bu olaylar, Kürt sorununun Kürtler arasındaki boyutunu yansıtması açısından dikkat çekicidir. Kürtlerin önce kendi aralarında yaşadıkları sorunları görmezden gelmeleri büyük bir hatadır. Kendi kendisiyle barışı tesis edememiş olanlar başkalarıyla barışı nasıl kuracaklar?  PKK-HDP Türkiye partisi olmak adına marjinal Türk solu, LGBTİ gibi guruplarla ittifak sağlarken kendi dindar halkını katletmeyi nasıl izah edebilir peki?

Aslında işin doğrusu; PKK-HDP, İslamcı Kürtlerle barışı hiç düşünmüyor.Meclisteki vitrine koyduğu bir iki eski İslamcı bu gerçeği değiştiremez elbette. Marxist-Sosyalist ideolojik yapısı bir yana, başlayan süreçle beraber PKK`nın içeride ve dışarıda elde ettiği kazanımlar bir güç zehirlenmesi olayının yaşandığını gösteriyor. Kürdistan`ın dört bir yanındaki Milli ve İslami Kürt hareketleri ile PKK arasında yaşanan sorunların temelinde PKK`nin tekelci, totaliter tabiatı ile bu kontrol edilemeyen güç zehirlenmesi olayı var.

PKK daha önce şehir merkezlerinde hiç bu kadar güçlü olmadı. Başlayan süreçle beraber kimi yerlerde kontrolü tamamen sağlar hale geldi. Dağ kadrosuna en çok eleman kazandırma yine bu süreçle beraber gerçekleşti. Ortadoğu`da son yıllarda gelişen olaylar PKK` ya uluslararası meşruiyet kazanma sürecini de başlatmış bulunmaktadır. 

Ortadoğuda gelişen son olaylar özellikle Arap Baharı ile beraber  güçlenen İslamcı hareketlerin iktidardan düşürülmesi ve tasfiyesi işi ile IŞİD ve benzeri yapılarla savaş ihtiyacı, ABD`nin Kürtlere ve bu arada PKK ve Süriye`deki uzantısı PYD`ye ilgi ve alakasını arttırdı. Havadan ve karadan sağlanan destek ile Kobani`nin IŞİD`in eline geçmesi engellendi. Irak ve Suriye`deki mevcut durum PKK`nın uzantısı PYD` ye uluslararası destek bulma şansını verdi.  Artık ABD ve Batı dünyasının desteğine mazhar olma fırsatını kaçırmamak için can atan  PKK`nın, İslamcı Kürtlerle bir barış düşünmesi çok uzak bir ihtimal olarak kalıyor.

Aslında PKK`nın tekelci otoriter yapısı baştan beri vardı. Bunu görmek için maziye kısa bir bakış yeterlidir. Tarihe bir yolculuk yapıp geriye, PKK`nın kuruluşundan hemen sonraki ilk yıllara gidersek PKK`nın Kürdistan`daki diğer bütün Kürt hareketlerine savaş açtığını ve kısa zamanda bunları saf dışı bıraktığını görürüz. Seksenli yılların başlarında devlet güçleriyle girilen silahlı mücadelede PKK artık tek güç oluvermişti.

Seksenli yılların sonuna doğru bölgede etkinlik kurmaya çalışan İslami Hareket kısa zamanda önemli ilerlemeler sağladı, halkın ilgi ve alakasına mazhar oldu. Bunu fark eden PKK, diğer Kürt solu guruplarına uyguladığı yok etme yöntemini devreye soktu ve saldırıya geçti. Ancak PKK hiç hesap edemediği bir direnişle karşılaştı ve şehirlerdeki milis kadrolarından çok kayıplar verdi. Hizbullah adı altında örgütlenen İslami Hareket saldırılara karşı güçlü bir direniş gösterdi. Doksanlı yıllarda şiddetlenen çatışmalarda çoğu PKK`lı olmak üzere binden fazla insan hayatını kaybetti.

Şimdi her kesin endişeyle merak ettiği şey, tekrar eskiye mi dönülecek, yeni bir PKK- Hizbullah çatışması mı başlayacak? Aslında Hizbullah`ın halen silahlı bir güç olduğu biliniyor. PKK`nın dindar kimlikli insanlara yönelik saldırılarına bir karşılığın verilmemesini, ‘Hizbullah eskisi gibi tekrar silah kullanmak istemiyor. Yıllardan beri Kürt halkının çektiği acılara yenileri eklensin istemiyor`  tarzında yapılan yorumlar insanı biraz rahatlatsa da durmak bilmeyen saldırılar karşısında daha ne kadar sabırlı olunacağı kaygısı artarak devam ediyor. Sanki PKK`nın içindeki derin devlet ile bölgede cirit atan yabancı istihbarat şebekeleri İslami camiayı silah kullanmaya zorlama planı yapıyorlar. Bölgede silahlı bir çatışmanın ABD ve Batı dünyasının çıkarlarına uygun düştüğünü kim inkar edebilir? İsrail başta olmak üzere Müslüman halklara düşman emperyalist güçlerin Türkiye`yi de Irak ve Suriye yapma emellerini görmezden gelmek doğru değildir.

HÜDA-PAR camiasının, kendi taban kitlesini kontrol etmede zorlandığı muhakkaktır. Bu camia kendisine yönelen saldırılara karşı ne içeriden, ne de dışarıdan bir desteğe de sahip görünmüyor. Anlaşılan ‘güçlü haklıdır` zalimane ilkesi etkisini her zaman ve her yerde gösteriyor. Etkin durumdaki STK`lar ve diğer kuruluşlar bu saldırıları yapanlara ‘durun ne yapıyorsunuz` diyemiyorlar.

Temenni ve dileğimiz o ki, meclise güçlü bir şekilde girmiş olan BDP bölgedeki İslami gerçeği görsün ve saygı duysun. Kemalistlerin yıllardır bu halkın dili ve kimliğiyle uğraştığı  gibi, PKK-HDP` de Kürt halkının dini ve dindarıyla uğraşmasın, kardeş kanı dökerek emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüp tarihi tekerrür ettirmesin.