Kürtler Ortadoğu coğrafyasının en kadim kavimlerinden biridir. Her kavmi farklı kılan, kendilerine has bazı özellikleri vardır. Kürtlerin medar-ı iftiharı sayılabilecek hasletler ise; sadakat, mertlik, misafirperverlik ve kadirşinaslıktır. İhanet, aldatma ve yalan gibi kötü hasletler, çirkin ve onur kırıcı görülür. Hz. Üstad Bediüzzaman (ra) bu konuda şöyle der: ‘Biz ki Kürdüz aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz` İslam`ın özü olan ‘safiyet` ve ‘samimiyeti` hayatlarına yansıtan Kürtler, oynanan bütün oyunlara rağmen bölgenin en dindar kalabilmiş kavmidir. Kahir ekseriyeti Müslüman ve Şafi`dirler. Kürtler içinde gayr-ı Müslimler olmakla beraber, bunlar oldukça az bir oran teşkil ederler.
Yazılı kaynaklarda Kürtlerle ilgili çok şey olmasa da, binlerce yıldan beri ‘Kürdistan` diye adlandırılan coğrafyada yaşadıkları biliniyor. Yani Kürtler, başka bir coğrafyadan buralara gelip işgal, talan ve katliam yaparak yerleşmiş değiller. Bilakis kendi ülkeleri hep başka devletlerin hegemonyası altında kalmıştır. Başka bir deyişle Kürtler zalim değil, hep mazlum olmuşlardır. Kürt tarihinde görülen bazı başkaldırı ve direnişler ise, sadece kendilerine dayatılan haksızlıklara karşı bir tepkiden ibarettir. Yaygın kabulün aksine Kürtler savaşçı değil, barışçı bir ruha sahiptirler.
İslam`ın yayılma sürecinde Kürtler erken dönemlerde ‘iman` ile müşerref olmuşlardır. Kürdistan`ın merkezi Diyarbekir (Amed)`de çok sayıda sahabe kabrinin varlığı bunun delilidir. Ceban El Kürdi`(ra) adıyla Hz. Peygamber`in bir sahabesinin olduğunu da biliyoruz. Gene, -kesin olmamakla beraber- meşhur sahabilerden Selman el –Farisi (ra) ve Süheyb er-Rumi`(ra) nin de Kürt olmaları muhtemeldir.
Tarihte, İslam coğrafyasının savunması ve İslam`ın ‘ümmet` idealinin yaşatılması konularında Kürtlerin büyük katkılar sağladığının altını çizmek gerekir. Kürtler, İslam tarihi boyunca kavmi bir yapı oluşturmak için hırslı olmamışlardır. ‘İslam kardeşliği` esasına en çok bağlı kalanlar Kürtlerdir desek mübalağa etmiş olmayız. Selahaddin-i Eyyubi, bunun en bariz örneğidir. Ümmetin gücünü toparlayıp haçlılara karşı saldırıya geçmiş ve işgalcileri bölgeden çıkararak Kudüs`ü özgürlüğüne kavuşturmuştur.
Bunun yanında Kürtler, Türk hâkimiyeti (Selçuklu ve Osmanlı) döneminde de İslam`a yönelen tehlikelere karşı Türklerle beraber omuz omuza cihad etmişlerdir. Müslüman Türklere Anadolu`nun kapılarını açan da Kürtler olmuştur.
Kürdistan, fıkıh, tasavvuf, şiir ve edebiyat alanında da önemli şahsiyetler yetiştirmiş bereketli bir topraktır: İbn-i Hacer, İbn-i Kesir, Fatih`in meşhur hocası Molla Gorani, Mevlana Halid, İbn-i Teymiyye, Melaé Cezeri, Ehmedé Xané, Feqyé Teyran, Bediüzzaman Said Nursi, M. Said Ramazan El Boti bunlardan bazılarıdır. Türk, Arap ve Farslar içinde yaşadıkları için kimliği Kürt olarak bilinmeyen Kürt asıllı birçok ilmi, siyasi ve askeri şahsiyet de vardır.
Mazisi böyle muhteşem bir kavmin özellikle son yüz yılda başına gelenler hem üzücü hem de düşündürücüdür. Batılı emperyalistler birinci dünya savaşından sonra bölgeyi kendi amaçları doğrultusunda ulus devletler temelinde paylaştırırken Kürtleri unuttular. Kürdistan dört parçaya bölündü. Uygulanan ırkçı politikalar Kürtlere tarifi imkânsız acılar yaşattı.
Türk milliyetçiliği esası üzerine kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti Kürtlere karşı soykırım, tehcir ve asimilasyon politikalarını uyguladı. Ülke nüfusunun yaklaşık % 30`unu oluşturan Kürtlerin varlığı yok sayıldı. Kürdistan coğrafyasındaki hemen bütün isimler değiştirildi, Kürtçe yazmak ve konuşmak, Kürt müziği dinlemek yasaklandı. Kemalist ideoloji, Kürtlerin ‘dağ Türkleri` oldukları safsatasını yaymaya çalıştı. Binlerce Kürt asimilasyon politikaları sonucunda dillerini unuttu. Devletin önemli mevkilerine alınmadılar. İkinci sınıf muamelesine tabi tutuldular. Kemalist rejimin önde gelen şeflerinden olan dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, rejimin Kürtlere bakış açısını şöyle özetler: ‘Herkes, dostlar, düşmanlar ve dağlar, bu ülkenin efendisinin Türkler olduğunu bilmelidir. Türk olmayanların, Türkiye`de sadece bir tek hakları vardır: Hizmetkâr olma hakkı, köle olma hakkı`.(Cumhuriyet - 19 Eylül 1930)
Farslar ve Araplar da bölgelerindeki Kürtlere pek farklı davranmadılar. Yüz yıla yakın bir zulüm, baskı ve asimilasyon politikaları günümüzde olup biteni anlamak için önemlidir. Bu yazıda Kürtlerin hak etmedikleri muamelelere maruz kalmaları ve‘ümmetin yetimleri` olarak anılmalarına sebep olan olayları özetlemeye çalıştık. Haftaya madalyonun diğer yüzü, ‘Kürdistan`ın yetimleri Mustazaflar`ını yazmaya çalışacağız. Selam ve dua ile.