Allah Resulü aleyhisselam bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
-"Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler."
Bunun üzerine sahabeler şaşkınlıkla sorarlar:
-"Ya Resulullah o gün sayımız çok mu az olacak?"
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem):
-"Hayır" der. Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz bir akıntıyla sürüklenen çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de "vehn" verecek.
Bunun üzerine sahabilerden biri sorar:
-"Vehn nedir ya Resulullah?" O da buyurdu ki:
-"Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek." (Ebu Davud, 4297)
İnsandaki zaaf noktalarının en güçlü, yaygın ve tehlikeli olanı dünya sevgisidir. Bu dünyanın neden ve niçin yaratıldığını, bizim bu dünyadaki vazifemizin ne olduğunu bilmeyen, bilmek istemeyen nefsimiz dünyaya ölmeyecekmiş gibi bağlanır ve bunun uğruna çok pahalı bedeller vermeye bizi mahkum eder. İnsanın dünya ve metaına bağlanması yüzme bilmeyen kişinin denize düşünce yılana sarılması gibidir. Bu dünyada Allah’a iman ile hayat sürmemiş kişi yüzmeyi öğrenememiştir ve bu kişi kurtulmak umuduyla kendisini zehirleyip yutacak yılana sarılmayı çare olarak görür.
Dünya sevilmeye, bağlanmaya değer bir şey değildir. Çünkü sınırlı olan bir şeyin ebedi, daimi olanı şiddetle arzulayan kalbimizi tatmin etmesi, onun ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Aslında insan dünyayı severken de onun ebedi olacağını vehmederek sever. Şayet dünyanın yakinen fani olduğunu bilse sevemez. İşte bu yakini olan bilgiye insanı ancak iman ve Kur’an ulaştırabilir. O halde büyük zarardan kurtulmanın tek yolu imandır. “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)”. (Asır suresi)
Tasavvuf ehli arif zatlar, dünya sevgisini ve ona bağlılığı denizin tuzlu suyunu içmeye benzetmişlerdir. Deniz suyu içenin susuzluğunu azalmaz, tam tersine daha da fazlalaştırır. Dünyaya bağlanmayı seçen insanlar onun malına ve servetine asla doymazlar. Bütün dünya onlara verilse, bu defa gözlerini uzaya çevirirler.
Ve biz Müslümanların, İslami davayı yaymak iddiasında olan kimilerimizin ne duruma geldiklerini de ibretle izliyoruz. Bugün daha çok kazanma hırsı, daha lüks yaşama arzusu, daha iyi evlerde oturma, daha iyi arabalara binme hayalleri kalplerimizde yer etmiş. Dünyevi şehvet ve arzularımıza bir de İslami kılıflar uyduruyoruz. Müslüman zengin olmalı, bizim o gavurlar kadar mı itibarımız olmasın deyip dünyalıkların peşine takılıyoruz. Hem daha çok kazanırsak daha çok davamız uğruna harcama imkanımız olur diye kendi kendimize meşru gerekçeler de üretiyoruz.
Bir adam Hz. İmam Ali'ye geldi ve "Sana sormak istediğim dört sorum var" dedi.
- Buyur, sor...
- Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?
- Tövbe etmek vaciptir. Günahları terk ise ondan önce vaciptir.
-Yakın nedir? Yakından yakın nedir?
- Kıyamet yakındır; ölüm ondan daha yakındır.
- Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?
- Dünya acayiptir. Dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir. Ve son soru:
- Zor nedir? Zordan daha zor nedir?
- Kabir zordur; azıksız, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.
Dünya’ya ve malına karşı takınılması gereken tavrı Hz. Pir, şöyle bir temsille özetler: “Geminin içindeki su, gemiyi batırır. Geminin altındaki su ise gemiyi kaldırır, sırtında taşır”. (Mesnevî)