“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Al-i İmran, 139)
Engin dağların ormanlıkları arasında yaşayan bir ceylanı doğum sancıları sardı. Düşmanları hayli çok olan ceylan, doğumunu selametle yapabilmek için ücra bir yer aradı. Ormanın uzak bir köşesinde kuytu bir mekâna çekildi. Orada doğum yapmanın daha güvenli olduğunu hesap etti.
Çok geçmeden şiddetli bir fırtına koptu. Gök gürledi, şimşekler çakmaya başladı. Şu talihsizliğe bakın ki şiddetle düşen bir yıldırım ormanda yangına sebep oldu. Orman yanmaya başladı. Kısa sürede gelişen yangın dört bir yanı sardı.
Ne olacak benim halim diye telaşa kapılan ceylan sağına bakındı. Bir de ne görsün..! Avcı insafsızı ona doğru yönelmiş, onu vurmak için silahıyla nişan almaya çalışıyor… Sol tarafına baktı; ilkinden daha tehlikeli başka bir tehlike… Aç bir aslan, parçalayıp yemek için kendisine doğru yaklaşıyordu. Ne yapayım, nasıl kurtulayım diye düşündü ve kendisini kuşatan bu amansız tehlikelerden kurtulmanın nerdeyse imkânsız olduğunu anladı. Ya aslanın pençeleri altında can verecek veya avcı onu vuracak, ya da ormanı saran ateş onu yakacaktı.
Yapılabilecek bir şeyin kalmadığı, kurtulma ihtimalinin çok az olduğu bu durumda yapabileceği tek şeyin yavrusunu doğurmak olduğunu anlayan ceylan, doğum işine yoğunlaştı. Ve bütün umutların tükendiği o anda Allah’ın bir başka yasası devreye girdi. Görünen sebeplerin arkasında her şeyi kuşatan kudretin programı işledi.
Peki ne oldu?
Çakan şimşekler avcının gözünü kör etti. Ateşlenen silah ceylan yerine yaklaşmakta olan aslana isabet etti ve aslan öldü. Çok geçmeden bardaktan boşalırcasına yağan yağmur yangını söndürdü. İlahî bir mucize eseri olarak kurtulan ceylan korkusuz bir şekilde yavrusunu doğurdu.
Bu kıssa baştan sona Gazze ve Aksa Tufanı direnişini anlatıyor. Maddi bütün yolların tutulduğu imdat çığlıklarının kör ve sağırlara çarpıp karşılık bulmamasına aldırış etmeyen Gazze halkının imdadına ilahi yardım yetişiyor ve inşallah bu yardım Kudüs başta olmak kaydıyla bütün işgal altındaki toprakların özgürleşmesine kadar devam edecektir.
Bazen görünenin, bilinenin ve umut edip beklediğimizin dışında olaylar gelişir ve bütün planlarımız altüst olur. Bu gibi durumlarda yapılması gereken önümüze çıkıp elimizi ayağımızı bağlayan olayların nihai bir son olmadığını anlamak ve umudumuzu yitirmemektir. Allah’a imanın gereklerinden biri de güçlü bir tevekkül ile O’na dayanmak, O’na güvenmektir. Allah’ın bütün zorlukları durduracak ve değiştirecek yegâne güç olduğuna gönülden iman etmektir.
Yaşadığımız şu hayat, insanı geliştirme istikametli bir programa sahiptir. Bu bir imtihan programıdır. Hayatı veren kim ise, imtihan eden de odur. Doğal olarak her imtihanın zorlukları vardır. Dolayısıyla insan karşılaştığı imtihanları geçmek için gücünün son noktasına kadar çaba harcamalı ama bir şey yapamaz noktasına gelse bile umudunu kesmemeli. Bilmediği soruların cevabı üzerinde vakit kaybetmek yerine bildiği sorulara yoğunlaşmalıdır.
Her işin dizginlerinin O’nun elinde olduğu, O’nun dilemesi dışında hiçbir işin olmayacağı hakikatine iman etmelidir.
De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevla’mızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe-51)