İnsanlık dünyasındaki olumsuzluk ve kötülüklerin neredeyse hemen hepsi güç ve otoritenin yanlış kullanımından doğmuştur. Gerek insanın birey olarak yaşadıkları, gerekse toplumların yaşadığı bütün şerler gücün yanlış ellerde, yanlış şekillerde kullanılmasının sonucudur.
Otoriteyi ellerinde bulunduran güç sahipleri, zorbalıklarını doğal bir şey gibi göstermek için güçlü ile zayıf arasındaki ilişkinin canavarlar dünyasındaki ilişki gibi olduğunu ve bunun tabii görülmesi gerektiğini savunurlar. Batı medeniyetinin son asırlardaki sömürgeciliğini meşru kılmak için dillendirdiği bu söyleme bilimsel kılıflar bile uyduruldu. Dün ve bugün, batı egemen dünyasının ellerindeki gücü nasıl kullandıkları ve bununla dünyaya ne acılar çektirdiklerini herkes biliyor. Bilmeyenlerin ise bugün devam etmekte olan Gazze katliamına bakmaları kâfidir sanırım. Batılı kafaya göre canlılar dünyasında güçlüler yaşar, zayıflar ise ölür, yok olur. Güçlü her zaman haklıdır da. Yaygın meşhur ifadeyle “Büyük balık küçük balığı yutar.”
İslam, insana verilen her tür yetenek ve gücün kulluk vazifesini daha iyi ifa etmek için verildiğini, bu maksadın dışında kullanılan gücün zulüm olacağını ifade eder. Zulmetmek haramdır ve Allah zalimleri sevmez. Kadir olan Allah er veya geç zalimin hesabını sorar. Meşhur Kürtçe ifade ile “Xwadê dûr dike lê jibîr nake” (Allah zalimin cezasını geciktirebilir ama asla unutmaz)
Evet, zulmedenler ve kurdukları sistemlerine bakıldığında dünyadaki her sorunun sebebi oldukları görülür. Ne yazık ki, halktan çoğu kişiler de zulüm sistemlerinin işlemekte olan tezgâhına destek olur ses çıkarmazlar. Bu da zulmün farklı bir türüdür. Sessiz kalmakla yetinmeyip mevcut zulüm tezgâhının gönüllü savunuculuğunu yapanların da azımsanmayacak kadar olduğu bir gerçektir. Ama bundan da daha vahim olanı ise kimi bilgin veya âlim bilinen kişilerin bu sistemlerin savunuculuğunu yapmalarıdır. Bu durum mevcut sistemlerin varlığından daha korkunç ve tehlikeli bir şeydir. Eski tabirle böylelerine “ulema-i rüsum, ulema-i su”(resmi yetkilinin emrindeki kötü bilgin) denmiştir. Onlar zalimi uyarmak yerine, yaptığı bütün mezalimleri ve melanetleri meşrulaştırmayı kendilerine bir görev sayarlar. Kur’an böyleleri için şöyle der: “Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun” (Bakara, 41)
İslam alemi zulme karşı dik duran çok alimler yetiştirmiş ama bunun yanında zalimin zulmüne fetva çıkaran kötü alimler de olmuştur. Burada bu gerçek ilim sahiplerinin muktedirlere karşıki asil duruşlarından bir örnek verelim.
“Takva sahibi yaşlı bir âlim mescidin bir köşesinde sırtını duvara dayamış ayaklarını uzatmış oturuyor.
Sultan içeri girer, içeride birkaç kişi vardır. Sultanı gördüklerinde ayağa kalkarlar. Yaşlı adam oturuş şeklini değiştirmeden oturmaya devam eder.
Sultan herhalde beni görmedi diyerek Yaşlı Adam’ın önünden gider gelir. Adam hiç istifini bozmaz.
Yaverlerinden biri, sultanın kulağına fısıldar: “Halk nezdinde sevilen itibarlı bir âlimdir, sakın ona kızmayasınız” der.
Saraya döndüklerinde sultan o yaverini çağırır ve o adamı sorar. Yaver o yaşlı adamın, kimseye eyvallahı olmayan takva sahibi büyük bir âlim olduğunu ve halk tarafından çok sevildiğini anlatır.
Sultan bir kese altını yaverine verir ve: “Git şu keseyi ona ver, belki duasını alırız” der.
Yaver gider ve keseyi adama uzatarak: “Sultanımız şu keseyi size gönderdi” der. Adam keseyi almaz. Yaver ısrar eder, yine almaz. “Ben sultana ne diyeceğim” diye sızlanırken yaşlı âlim: “Sultanına dersin ki:
“Ayağını uzatan elini uzatmaz!” dersin.