Şeyh Sâdi’nin eserlerinde zikrettiği kıssaları bir hikâye olarak değil, bir hikmet dersi olarak dinlemek lâzımdır.

Şeyh Sâdi Şîrâzî’nin Bostan’ından ibretlik bir kıssa nakledilir…

“Rivâyete göre, İran hükümdarlarından biri iplik çıbanı çıkarmış ve bu yüzden o kadar zayıflamıştı ki iğne gibi incelmişti. Hükümdar, kendisini böyle iğne ipliğe dönmüş, etrafındakileri ise sapasağlam ve kuvvetli gördükçe onlara haset ediyordu.

Satranç oyununda şah, anlı-şanlıdır ama, zayıf düşünce piyade gibi olur. Hükümdarın durumu da aynen onun gibiydi.

Hükümdarın hizmetkârlarından birisi, padişaha hürmetini arz ederek:

«–Padişahım! Saltanatın daim olsun!» duasından sonra, sözlerine şöyle devam etti:

«–Bu şehirde nefesi herkese iyi gelen mübarek bir Hak dostu vardır. Eşsiz bir âbiddir. Herhangi bir kimse, herhangi bir işi veya derdi için yanına gitse, onun nefesiyle maksadı hâsıl olur. Ömrü hayır hasenat ile geçmiş, gönlünden ümmet-i Muhammed istifade etmiştir. Kalbi nurlu, ihtiyar bir zâttır. Ne dua etmişse makbul olmuştur. Emir buyurunuz da davet edelim. Teşrif ederek sizlere dua etsin de Allah’ın yardımıyla bu hastalıktan kurtulasınız.»

Hükümdar emretti; gözde hademelerden birkaçı Hak dostunun yanına giderek onu saraya davet ettiler.

Mübarek Hak dostu da mütevazı bir şekilde teşrif etti. Zahiri hâli herkes gibi, lâkin iç dünyası pamuklardan daha yumuşak ve etrafına nur saçan bir kandil gibiydi.

Hak dostunun geldiğini hükümdara arz ettiler. Padişah bu mübarek Hak dostuna şöyle dedi:

«–Ey gönlü yüce zât! İğne gibi iplik illetine tutuldum. Bana dua et de bu illetten kurtulayım!»

Mübarek zât, hükümdarın bu talebine şöyle cevap verdi:

«–Cenâb-ı Hak adâletle hükmedenlere merhamet eder!.. Sen de merhamet et ki, Allah’ın merhametine nâil olasın. Benim duam sana nasıl fayda eder ki, mazlum esirler zindanda zincirler içinde inlemektedir. Sen halka acımazsan, asla rahat yüzü göremezsin! Sen zulüm ile âbâd olmak istersen, rahmet nasıl tecelli etsin! Önce yapmış olduğun hatalardan tevbe etmeli, sonra sâlihlerden dua istemelisin. Mazlumların bedduası yakanı bırakmazken, sâlihlerin duası sana nasıl müessir olur?»

İran hükümdarı bu sözleri işitince içinden kızdı ve hışımlandı ise de kendi kendine:

«–Kızmamalıyım; bu mübarek zât doğru söyledi!..» dedi. Emretti; ne kadar mahpus varsa salıverdiler.

Bundan sonra o Hak dostu iki rekât namaz kıldı. Elini kaldırdı, şöyle dua etti:

«–Ey yerlerin ve göklerin Hâlıkı olan Rabbim!.. Ona gücenmiş, onu dertlere müptelâ kılmıştın. Şimdi onu affet ve onu rahmetinle bu iptilâlardan kurtar!» dedi.

Hak dostu daha duayı bitirmeden, daha eli duada iken, düşkün hasta iyi oldu, ayağa kalktı. Ayağında artık ip görünmeyen tavus gibi sevincinden âdeta uçacaktı. Emretti, hazinesinde ne kadar mücevher varsa Hak dostunun ayağının altına serdiler.

Hak dostu o mücevherlerden hiçbirisini almadığı gibi onlara bakmadı bile… Hükümdara şöyle dedi:

«–Ben bir menfaat karşılığı için gelmedim. Gayem, Allah rızası için senin bedeninden evvel gönlünü ihya etmek ve seni böylece irşat etmekti. Ben vazifemi yaptım. Bir daha iplik çıbanı çıkarmamak istersen, sakın zulüm ipine yapışma. Daima merhamet tevzî et. Dikkat et ki, bir daha ayağın kaymasın!»

Mevla ümmeti İslam’ı, zulümdar idarecilerden ve zulme sessiz kalan halkın şerrinden muhafaza eylesin.