Fanatizm her inanç ve ideolojinin kanseridir. İnsanlık tarihi daima şu iki aşırı eğilimin acı faturasını ödemiştir. Bunlardan ilki; dini anlama ve yaşamada aşırılığa düşmüş eğilimler. Kraldan daha kralcı bir anlayıştır sanki. Kur’an bu tehlikeli sapmaya dikkat çeker: ‘Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide,87) İkincisi ise; dini emirler konusunda umursamaz davranan, gerektiğinde onu maddi çıkarları için kullanmaktan çekinmeyen, her türlü günaha bulaşabilen sapkın anlayıştır. Bu her iki anlayış ifrat ve tefrit olarak bilinir. İslam ne ifratı ne de tefriti meşru görür. Makul olması gereken bu her iki uç arasındaki yaklaşımdır ki buna vasat, itidal, istikamet denilir. “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık”.  

Aşırılık aynı zamanda bir tür psikolojik hastalık da sayılır. Kendi anlayışında olmayan herkesi ‘cehennemlik' görmek, sadece kendi görüşlerini doğru saymak, bir tür bencillik ve nefsini beğenmişliktir zaten.

Eski ümmetlerin tarihlerinde olduğu gibi İslam ümmetinin tarihinde de aşırı akımlar erken dönemde ortaya çıktı. Üçüncü halife Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesinden sonra baş gösteren görüş ayrılıkları nihayetinde savaşla neticelenmiş, ortaya çıkan belirsizlik ve kaos ortamı aşırı gurupların ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştu.

İslam'ı aslı ve özüyle uygulama siyasetinin temsilcisi Hz. Ali (r.a) ile muhalifleri arasındaki anlaşmazlıklar, etkileri günümüze kadar gelen tehlikeli akımların doğmasıyla sonuçlandı. Bu akımların ilki ve en sakıncalısı Hariciliktir.

İslam'ı yüzeysel, parçacı ve sığ bir anlayışla ele almanın yanında, bedeviliğin sert etkilerini de yansıtan bu hareketin en belirgin özelliği kendi çizgisinde olmayan Müslümanları ‘tekfir' etmektir. Tekfir; kendileri gibi düşünmeyen herkesi kâfir saymaktır. Hariciler, muhaliflerini tekfir etmekle yetinmemişler, tekfir ettikleri Müslümanların kanlarını mubah sayıp onları öldürme cürmünü de işlemişlerdir.

Hüküm Allah'ındır' gibi bir hakikati çarpıtarak sloganlaştıran harici zihniyet, bu Kur'ani hakikati siyasi muhaliflerini tekfir ve katletmenin gerekçesi yapmıştır. Hz. Ali (r.a) onların bu çarpık anlayışını “Bu, kendisiyle batıl kastedilen hak bir sözdür” şeklinde ifade etmiştir.

Bugün İslam dünyasında aşırı hareketlerin varlığı inkâr edilemez. Günümüzün aşırı akımlarını ortaya çıkaran ana sebeplere ve bu akımları besleyen ortama baktığımızda, tarihteki Haricilik ve diğer aşırı akımları doğuran sebeplerle yakın benzerlikler taşıdıklarına şahit oluyoruz. Bugün, İslami değerleri halkı zapt-u rapt altına almak, iktidarlarını korumak için kullanan zalim, ırkçı ve münafık laik yönetimler, Haccac ve Yezitlerin çağdaş mirasçıları olarak şiddetin ortaya çıkmasına yataklık etmektedirler. İslam dünyasının siyasal birliğinin dağıtılması sonrasında coğrafyamızda oluşturulan Batıcı, laik, nasyonalist devlet ve idarelerin baskıları ile Batı dünyasının dolaylı ve fiili müdahaleleri, günümüz aşırı akımlarının ortaya çıkmasında birinci derecede rol oynamaktadırlar.

Bu sebepler devam ettiği sürece bu aşırı, tekfirci, şiddeti kutsayan uçların da varlıklarını devam ettirecekleri muhakkaktır. El Kaide ve benzeri hareketlerin ABD'nin Afganistan ve Irak işgalleri sonrasında ortaya çıkmış yapılar olduğunu görmek istemeyen Batı dünyası, bu tür aşırı yapıların varlığını kendi çıkarlarını koruma ve bölgemizi daha da bir baskı altında tutmanın aracı yapmaktadır.

Tekfirci aşırı uçlar, İslam’ın vitrinini bozmakla kalmıyor, İslam’a susamış insanların ondan kaçmalarına da sebep oluyorlar. Diğer yandan onların bu durumu İslam düşmanlarının da işine gelmekte ve üstü kapalı bir şekilde bu tür oluşumların güçlenmesine de göz yummakta ve hatta yardım etmektedirler. Yani bu tür hareketler İslam dünyasına kast etmek isteyen emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmektedir.

Hasılı, Müslüman ihlasla hareket eder ve insanlar için Allah’ın azabını değil, rahmetini, onların hidayete erip ebedi saadete ermelerini ister, bu maksat doğrultusunda çaba gösterir. İslam’ı bir kan davası şeklinde algılamak ve sürekli insanlarla kavgalı bir ortam oluşturmak İslam’ı anlamamaktır. Hz. Pir’in o anlamlı sözüyle yazımızı noktalayalım: “Din ehlini, kin ehlinden ayır. Hâk ile beraber olanı ara, onunla otur.’