Her insanın yaratılışta diğerinin aynısı olmadığı muhakkaktır. İnsan olsun diğer canlılar ve tabiatın sair parçaları olsun, bunların her biri diğerinin aynısı değildir. Farklılıklar yüce Yaratıcının erişilmez gücünün birer göstergeleridir. Diğer bir açıdan insanlar arasındaki farklı duygu ve düşüncelerin varlığı, ilmin ve düşüncenin gelişip ilerlemesini sağladığı bilinen bir gerçektir. Birinin göremediğini, anlayamadığını başkasının görmesi elbette ki hayırdır. “Ümmetimin ihtilafında hayır vardır” buyrulmuştur.
Hakikat böyle olmakla beraber bazen insanlar değişik nedenlerden dolayı kendi bildiklerinin tek doğru olduğunu diğer görüş ve düşüncelerin yanlış olduğunu ısrarla savunur, bu tavır insanları çekişmeye ve hatta savaşmaya kadar götürür. Kötü olan farklı düşünmek değil; ama düşündüğünün tek doğru olduğunu savunmak tefrikaya götüreceğinden, düşünceyi donuklaştıracağından kötüdür. Çoğu zaman görüş ayrılıklarından kaynaklı çekişme ve kavgaların işin aslından değil, dış görünüşteki yüzeysel farklılıklardan kaynaklandığı da görülür.
Mana aleminin ünlü eri Hz. Pir Celaleddin-i Rumi Mesnevi’de insanlar arasındaki problemlerin çoğunun dilden kaynaklandığını anlatan harika bir temsili kıssa anlatır. “Üzüm yemek isteyen, ama dil probleminden dolayı anlaşamayan ve kavga eden dört kişinin hikâyesi” başlığıyla verilen kıssa şöyledir:
“Bir adam dört kişiye bir miktar para verdi. “Bu para ile işinize yarayanı alın!” dedi. Dört kişiden biri; “Bu parayla “engür” alalım.” dedi. Öbür arkadaşı Arap idi. “Aksilik etme!” dedi. “Ben engür istemem, “ineb” isterim.” Onlardan birisi Türk idi. “Ben ineb istemem, “üzüm” isterim.” dedi. Rum olan bir başkası: “Bırakın bu lafları! Bu para ile “istafil” alalım.” dedi. (Engür Farsça’da, ineb Arapça’da, istafil de Rumca’da üzüm anlamına gelen kelimeler)
Derken dört kişi birbirleri ile çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü adların anlamından haberleri yoktu. Onlar ahmaklıklarından, birbirlerine yumruk atıyorlardı. Çünkü bilgiden bomboş, bilgisizlikle dolu idiler. Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsaydı onları uzlaştırır, barıştırırdı. Onlara derdi ki: “Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım. Hiçbir art düşünceye kapılmadan, hile yoluna sapmadan gönlünüzü bana verirseniz, bu paranız istediğiniz şeylerin hepsini yapar. Bu paranızla dördünüz de muradınıza erersiniz. Dört düşman uzlaşır, birleşir. Sizin her birinizin sözü ayrılık belirtir, savaş doğurur; fakat benim sözüm uzlaştırır, birleştirir.” Yazık ki; Türk, Rum ve Arab’ın kavgasından engür ve ineb şüphesi çözülemedi. Mânâ dillerini bilen bir Süleyman gelmedikçe, bu ikilik ortadan kalkmaz.”
Hazret-i Pir bu hikâyeyi anlattıktan sonra şöyle der:
“Bu adamların anlamsız bir kavgaya tutuşmalarının sebebi isimlerin sırrından ve anlamından habersiz olmalarıdır. Eğer dil bilen, yüce birisi orada olsaydı, onları kolayca uzlaştırırdı. Onlara derdi ki: "Ben bu bir dirhemle hepinizin arzusunu yerine getiririm. Sizin sahip olduğunuz bu dirhem, hepinizin istediği şeyi yapmaya yeter yani dördünüzün muradını da yerine getirir. Böylece birbiriyle anlaşmazlığa düşüp düşman olan dört kişi de uzlaşır, birliğe ulaşır, bir olur. Sizin bu sözleriniz ise ancak savaşa ve parçalanmaya sebep olur. Öyle ise siz susun, beni dinleyin de diliniz ben olayım. Sizin sözleriniz birbirine uymuyor, bu farklı sözlerin neticesi de tartışmaktır ki bu da öfke ve çatışma doğurur”.
Kimi zaman birbirlerine çok yakın, inançları bir olanlar arasında bile sayısız ihtilaflar vardır. Fakat bu ihtilafların çoğu şekilseldir. İhtilaf hâlinde olanların dilinden anlayan bilge bir kimse bunları uzlaştırmazsa tıpkı hikâyedeki budala adamlar gibi boşuna savaşıp dururlar.
İslam, görüş ayrılıklarının tabii bir şey olduğunu kabul eder ve dinin esasına dokunmayan konulardaki görüş ayrılıklarının hoş karşılanması gerektiğini öğütler. İslam’ın hoş görmeyip karşı durduğu şey, görüş ayrılıklarının çekişme ve kavgaya dönüşmesidir. İslam, farklı dinden olan insanlara bile “Sizin dininiz size benim dinim bana” derken, aynı dinden kişilerin görüş ayrılıklarından dolayı kavgaya tutuşmalarını elbette hoş görmez. Hasılı Allah’ın birer ayeti olan tabiatın farklılıkları hayır olduğu gibi insanlar dünyasındaki samimi görüş farklılıkları da hayır ve güç kaynağıdır. Öze odaklanmak, sözün farklı kalıplarına takılıp manayı unutarak tefrikaya düşmemek gerek.