Bazı şeyler vardır ki onları bir tarife sığdırmak çok zordur. Onları anlamak için okuyup araştırmaktan ziyade yaşamak gerekir. Zaten en iyi anlamak da yaşanarak elde edilebilir ancak. İşte bu yaşanarak anlaşılabilen işlerin başında namaz gelir. Biz bu yazımızda namaz hakkında bazı şeyler söylemeye çalışacağız, ama namazı anlatma konusunda sözlerin kifayetsiz kaldığını unutmadan. Bu baptan hemen şunu öncelikle ifade edelim ki, namazı yaşayarak öğrenmek en doğru öğrenme şeklidir. Namaz ilmihal kaynaklarındaki fıkhi teorik bilgilerle öğrenilse bile anlaşılamayacağı kanaatindeyim. Özellikle küçük çocuklara ve gençlere namazın anlatılması özel bir konudur. Dini eğitim veren kurumların ilmihal bilgilerini aktarmak ve ezberletmekle bir yere varılamayacağını anlamalarının zamanı gelmiştir artık. Bu baptan okullardaki Din Kültürü Ahlâk Bilgisi derslerinin içerikleri ve bu dersi verecek öğretmenin seçimi son derece önemlidir.

   Kalbimiz başta olmak kaydıyla bütün manevi, ruhi duygularımız kıldığımız namazdan bir şeyler alabiliyorsa, o namaz doğru bir namazdır, diyebiliriz. Aksi halde beden için bir spor olmaktan öteye gitmeyecek ve hatta çoğu kez bedene ağır gelen bir yük gibi olacaktır. Kur’an, anlamı ve amacı anlaşılmadan kılınan namazları ve sahiplerini şöyle tasvir eder:  “ Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler”.

“Vay haline o namaz kılanların ki,

 Onlar namazlarının özünden uzaktırlar.

Onlar halka gösteriş yaparlar.

Hayra da engel olurlar”.  (Maun,4-7)

Bilinçli olarak kılınan bir namaz ise, gönlü Allah’a açar ve ona tarifi imkansız bir güven ve huzur sağlar. “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur”.  (Rad,28)

   Öncelikle namazın en hayırlı iş olduğunu kavramak gerekir. Yani hiçbir dünyevi iş namazdan daha hayırlı ve öncelikli olamaz. Yerlerin ve göklerin yaratıcısının huzurunda durmaktan daha hayırlı iş ne olabilir? Bebek için anne sütü, anne kucağı ne kadar zaruri ise kul için de namaz o kadar, belki ondan daha çok zaruri ve elzemdir.

   Namaz, insanın aldatıcı dış dünya ve olaylarının etkisinden kurtulup onları yaratan üstün varlığın etkisini, yakınlığını  hissetmektir. Allah’ı hatırlatmayan, yakınlığını yaşatmayan bir namazda hayır yoktur. Zaten namazın farz kılınma amacı da Allah’ı hatırlatmaktır. “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”  (Taha,14)

   Dünya ve olaylarının etkisinden kurtulamayan insan, kendini bu cazibedar akıntıya kaptırır ve boğulup gider. Eşyayı aslıyla ve özüyle tanımayan ruh, özgürlüğünü çevresini kuşatan şeylere kaptırır.  Eşyayı yaratan tek Allah’a kulluk edeceğine maddenin ve eşyanın etkisine ve gücüne aldanarak onların esiri ve kulu haline gelir. Yusuf suresinde geçen şu ayeti bir kez daha düşünmek gerekir: “Ey mahpus arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü uydurma rabler mi daha iyidir, yoksa her şeyden üstün tek Allah mı?”

   Evet olayların baskısı, maddi eşyanın ağırlığı altında  ruhunu yoran kişi gerçekten kendine zulmeder. İnsan, Allah’a kulluğun en kamil ifadesi olan namaz ile özgürlüğüne kavuşabilir ancak. Namaz, insana her işin dizginlerinin Allah’ın elinde olduğunu öğreten, hissettiren çok güçlü bir disiplindir.

   Namaz ruhun temizliğidir. Aynı zamanda ruh için olmazsa olmaz bir gıdadır. Aç beden yemekle rahatladığı gibi, aç ruhlar da ibadetin özü olan namazla  rahatlar. Dünyaya saf bir fıtrat ile gelen insan, kendisini kuşatan maddi hayatın, içinde yaşadığı sosyokültürel çevrenin etkisiyle kirlenir. Bu etkilerden arınmanın, onların sebep olduğu hastalıklardan korunmanın  tek yolu Allah’a yönelmektir. Namaz tek kelime ile Allah’a yönelmek, O’na doğru yol almaktır. Bu yola giremeyen, girmeyi kabul etmeyen insanın başına nelerin geldiğini tarihe bakarak görebiliriz. 

   Namaz, insanın ruhen dirilişi ve  o yücelerin yücesine yakınlaşmadır. İbadetlerimizi özüyle tanımak ve eda etmek gerekir ki, onların hayatımıza dokunacak etkilerine kavuşabilelim. Kabuklu bir yemişin içindekinden haberi olmayan biri, o yemişin kıymetini bilemez ve onu satın almayı pek düşünemez.

   Yazımızı Hz Pir’in bir vecizesiyle noktalayalım: “Allah “Secde et de yaklaş” buyurdu. Bedenlerimizin secde etmesi, canlarımızın O’na yaklaşmasına sebeptir”.