Beş kız sahibi bir babanın eşi vefat eder. Çok geçmeden kızların taliplileri ihtiyar babanın kapısını çalmaya başlarlar. Kızların babası adet olduğu üzere önce büyük kızını daha sonra da peşinden gelenleri evlendirmek ister ama büyük kızı bunu kabul etmez. “Baba sen ihtiyar birisin, bu yaşında tek başına nasıl yaşarsın? Sen hayatta olduğun sürece ben evlenmeyeceğim, sana hizmet edeceğim” der.

   Büyük kızının bu düşüncesine ve kararına sevinen ve böyle bir evlada sahip olduğu için Allah’a şükreden ihtiyar baba, diğer kızlarını birer birer evlendirmeye başlar. Kısa bir zamanda her dört kız da kocaya varıp evi terk ederler, büyük kız ve babası yalnız kalırlar.

   Büyük kız, hali vakti iyi insanların evlilik tekliflerini kabul etmeyip ihtiyar babasıyla yalnız yaşamaktan ve ona hizmet etmekten asla pişman değildir. Babasına hizmetin verdiği manevi haz onu fazlasıyla mutlu etmektedir. Günler aylar bu minval üzere geçiyorken, ecel bir gün babasının kapısını çalar. Herkes gibi ihtiyar baba da bu fani âlemi terk eder. Maddi olarak tek dayanağı olan babasını kaybeden büyük kız üzülür ama kapanan her kapının ardından başka kapıların aşılacağına imanı vardır.

  Ölen babanın kısa süren taziyesinden sonra bıraktığı vasiyeti açıp okunur. Kızlarına sadece oturdukları evi miras bırakan ihtiyar baba vasiyetinde “Sizlerin mutluluğu için fedakarlık yapan, babanıza hizmet etmeyi tercih edip fedakarlıkta bulunan ablanız evlenmeden önce evi taksim etmeyesiniz, ablanızı evden çıkarmayasınız.” diye yazıldığını görürler.

   Ne var ki evli kız kardeşleri vasiyeti yerine getirmek istemezler. Büyük ablalarının ne yapacağı, nereye gideceğini hiç düşünmeden, umursamadan evi satılığa çıkarırlar. Büyük kız durumun ciddiyetini fark edince, evi alacak olan tüccarı arayıp bulur.  Ona satın aldığı ev hakkında babasının yazmış olduğu vasiyeti hatırlatır. Barınacağı bir yer bulana kadar evi boşaltıp kendisini sokakta bırakmamasını rica eder.

   Evi alan tüccar bu teklife muvafakat eder ve rahatlıkla evde kalabileceğini söyler. Aradan aylar geçer ve bir gün kapı çalınır. Kız kapıdakinin evi alan tüccar olduğunu görünce endişelenmeye başlar ve tüccarın evin boşaltılmasını isteyeceğini zanneder.

   Tüccar büyük kızın üzerindeki tedirginliği görünce durumu anlar. Onu teskin eden, sevindiren şu teklifi yapar: Ben seni evden çıkarmak için değil, hayırlı bir teklifte bulunmak için geldim. Bu evi almadan önce benim de eşim öldü. Yalnız yaşamanın acısını ben de yaşıyorum. Sizi iyi bir insan olarak gördüm ve iyi bir eş olacağınızdan da şüphe duymuyorum. Şayet istersen bu evin tapusunu mehir olarak sana vereyim ve evlenelim. Yok eğer benimle evlenmek istemezsen o tapuyu gene sana vermeye karar verdim. Hangisini arzu edersen sıkıntı yok. Deyince büyük kız ağlamaya başladı ve Allah’ın iyilik edenlerle beraber olduğu hakikatini bir kez daha anladı.

   Evet, Yüce Allah elbette kulunun işlediği iyiliği zayi etmez. Ona karşılık olarak çok daha fazlasını verir. Hele ki bu iyilik anne-babaya yapılan ise, ona çok çok daha fazlasıyla mukabelede bulunur. Çünkü kul üzerindeki en büyük hak olan Allah’ın hakkından sonra ana-babanın hak ve hukuku gelir.

Yüce Mevla evlatlarımızı hikayedeki kız çocuk gibi salih ve salihalardan eylesin.