Bir toplumun tarihi, kültürel geçmişini korumasının yolu dilini korumasından geçer. Dil, bir kültür ve medeniyetin hafızasıdır. Bir toplum askeri, ekonomik saldırılarla yenilgiye uğratılabilir ama yok edilemez. Fakat bir toplumu, onun tarihiyle, kültürüyle bağını kuran dilini ortadan kaldırmakla yok edebilirsiniz. Bu sebeple belli bir toplumu yıkmak, yok etmek isteyenler, o toplumun diline yönelirler.  Asya ve Afrika’dan, Batı’ya götürülen siyah derili insanların başına nelerin geldiği malumdur.

     Kürt dili de son bir asırdan beri dörde bölünmüş Kürdistan coğrafyasında değişik türden baskılara maruz kalmıştır. Yasaklamalar ve yok saymalar karşısında dar bir alana sıkışıp kalan Kürtçe, binlerce yıllık tarihinin en tehlikeli döneminden geçiyor diyebiliriz. Yani Kürt dili ölümle kalım arasında bir yerde duruyor.

   Türkiye’de Kürtlerin ve Kürtçenin dramı ulus devlet ile beraber artarak devam etti. Cumhuriyeti kuran kadrolar resmiyet ve eğitim alanında Türkçe’yi zorunlu tek dil yaptılar. Bu arada ülkedeki önemli bir nüfusun dili olan Kürtçe’ye serbestlik payesi bile düşmedi. Tam aksine yasaklandı ve hatta yok sayıldı. Kürtlerin dağ Türkleri oldukları iddiası resmi olarak işlendi. Tarihte eşi benzeri görülmemiş, baskı, yok sayma, asimilasyonlar yanında askeri yöntemler kullanarak sindirme politikaları uygulandı. Tek partili dönemin sona ermesiyle ülke genelinde görülen genel rahatlamadan da Kürtçe nasibini alamadı.

   Şimdi bir asırdan beri bu dili yasaklı sayan kafaya şunları sormak hakkımızdır: Kürtçe neden yasaklı bir dil? Kürt toplumunun ana diliyle eğitim görmesini yasaklayan gerekçeniz nedir? Yasaklanmış bir şey zararlı demektir; bu dilin konuşanlarına, onu duyanlara veya ülkeye ne gibi bir zararı olmuş ki yasaklamışsınız? Sizi bu yasağı koymaya iten dini, milli, vatani, insani ne gibi bir gerekçeniz var, bize de söyleyebilir misiniz? Varsa bir zararı bize de izah edin de, bizi bu ilkel uygulama hakkında konuşmaktan, bu saçmalığa zaman ayırıp enerji tüketmekten kurtarın lütfen.

   Çok eskiye değil, şöyle bir yüz yıl öncesinin tarihine bakınız bir. İngilizler ve Fransızlar el ele vererek Osmanlı’yı yıktılar mı? Evet. Peki Kürtler, elde kalan bir avuç Anadolu toprağını bu Avrupalılardan korumak ve kurtarmak için Türklerle beraber bu işgalci keferelere karşı savaşmadılar mı? Evet savaştılar. Peki şimdi işgalci düşmanın dilini okullarda çocuklarımıza zorunlu ders olarak okutuyor musunuz? Evet. İşte anlamadığım bu; neden vatanımızı işgal eden düşmanın dili zorunlu ders oluyor da, vatanı savunanın, uğrunda şehit olanın dili yasak oluyor? Bunu bize biriniz anlatsın da rahat edelim.

   Yıllardır ezberlediğiniz, tekrarlayıp durduğunuz şeyi biliyoruz. Efendim Kürtçe’nin serbest kalması, resmiyet kazanması durumunda ‘vatan bölünür’. Bunu söylemek dışında bir şey demediniz şimdiye kadar. Peki bu iddianızın doğruluğu ile ilgili hiç olmasa inandırıcı iki söz söyleyebildiniz mi? Ya da, asıl Kürtçe’yi serbest bırakmak değil, yasaklamak vatanı böler diye hiç düşündünüz mü? Kırk yıldan beri yasaklı zihniyetin sunduğu destekle on binlerce insanımızın kanına giren örgütün ayakta kalmasını sizin bu mantığa borçlu olduğunu hiç düşündünüz mü ? Bu yasağın yirmi milyonluk Kürdü ötekileştirdiğini, devlete olan güven hissini zedelediğini hiç aklınızdan geçirdiniz mi? Peki dil özgürlüğü tanımak ülkeyi böler efsanesi dünyanın başka hangi ülkesinde var; tek bir örnek verebilir misiniz? Bu iddianızı doğrulayan herhangi bir tarihi olay, bilimsel bilgi, sosyal veri mi var acaba?

   Kürtçeyi yasaklamaktan, Kürtleri insani haklarından mahrum etmekten elde edebileceğinizi sandığınız artıların ülkeye ve insanımıza yaşattığı acıdan daha önemli olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa? Böyle bir düşüncedeyseniz size söyleyecek bir sözümüz yok.

      Kaderin şu garip tecellisine bakın ki,  Müslüman İslamcı gardaşlarımız bu gayrı insani, zalimane uygulamayı değiştirmeye niyetlendiler ve bu işi temizlemek için abdest alıp namaza durdular. Bu ne güzel bir temizlik, ne hoş bir namaz deyip biz de arkalarında safa durduk. Ama namazın sonlarına doğru sehiv secdesi gerektiren bir haller yaşayıp duruyoruz da, imam efendinin sehiv secdesi yapıp namazı kurtarması için ‘süphanallah’ diye uyarı yapan kimse de pek yok.

Yapmayın be gardaşlar…! Ayıptır, günahtır, zulümdür.