İçinde yaşadığımız şu âlem, insan aklına bakan yönüyle büyük bir kitaptır. Bu ilâhi kitabın her bir ayeti kendine has bir dille insana mesajlar sunar. İnsan, kendisine verilmiş akıl ile bu mesajları okumakla mükelleftir. Büyük bir ihtimalle Kur’an’ın ‘oku’ emrinden kast ettiği de, bildiğimiz türden yazılmış bir kitabı okumak değil, ilâhi esma ve sıfatların tecelli etmiş olduğu bu kâinat kitabını okumaktır.

    Kâinat kitabını ve ondaki ayetleri okumanın dili ‘tefekkür’dür. Bu kitabın ayetleri ancak tefekkür ile anlaşılabilir. Tefekkür; varlıklara tüketilen bir nesne gözüyle değil, Allah’ı tanıtan, tarif eden, O’nun ilminden, kudret ve hikmetinden, kerem ve kemalinden haber veren ayetler olarak bakmaktır. Sanata bakarak sanatkârın hünerlerini anlama çabasıdır tefekkür. Üstad Bediüzzaman’ın deyişiyle varlığa ‘manayı ismiyle’ değil, ‘manayı harfiyle’ bakmak gerekir. Yani her bir varlık O’nu gösteren, O’nun sıfatlarından haber veren kitabın bir harfi, bir cümlesi olduğu cihetle bakmak...

    Bu yazımızda âlem kitabındaki sayısız ayetlerden biri olan ‘su’ hakkında bazı şeyler söylemeye çalışacağız. Canlı hayatın kaynağı olan su, çok önemli mesajlarla doludur. Suyun sahip olduğu özellikler ile müminin sahip olması gereken sıfatlar arasında da ilginç benzerlikler var. Biz bunlardan bazılarına kısaca değinmeye çalışacağız.  

   Canlı varlıkların var olmasında suyun oynadığı hayati rol imana benzer. Su olmadan canlı hayat olamayacağı gibi, iman olmadan da hayatın bir anlam ve değeri kalmaz. Susuz kalmış, kurumaya yüz tutmuş uzuvlar gökten inen su ile hayata kavuştuğu gibi, toplumlar da ancak indirilmiş Allah’ın dinine kavuşunca hakiki adalet, saadet ve huzura ererler. Hz. Üstad’ın ifadesiyle: “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-yı din ile olur şu milletin ihyâsı

   Suyun diğer bir özelliği ise temizleyici olmasıdır. Yağmur şeklinde gökten inen su mükemmel bir temizleyicidir. Maddi âlemdeki temizlik su; manevi, ruhi temizlik ise iman ve takva ile gerçekleşir. Mümin, imanı ile önce nefsini, iman nurunun başka kimselere ulaşmasına vesile olmak şekliyle de başkalarının temizlenmesine vesile olur.

   Suyun yumuşaklık sıfatı ise müminin güzel ahlâkına tekabül eder. Suyu faydalı kılan onun akışkanlık ve yumuşaklığı olduğu gibi, mümini değerli ve farklı kılan da onun güzel ahlâkıdır.

   Suyun diğer önemli bir özelliği ise ateşi, yangınları söndürmesidir. Aynen bunun gibi manevi âlemdeki küfür ve isyan yangınlarını söndüren de imandır.

    Su yumuşak ve incedir fakat önüne çıkan her şeyi sürükleyecek ve parçalayabilecek kadar güçlüdür. Mümin de halim-selim bir ahlâka sahip olmakla birlikte zulme ve tuğyana karşı serttir, tavizsizdir.

      Su sürekli hareket halindedir; deryaya ulaşmak için dur durak dinlemeden ilerler. Mümin de Allah’a ulaşmak için hep tefekkür, zikir ve ibadet halindedir, O’na ulaşmanın gayreti içindedir.

   Su göklerden yağmur olarak inmeden önce işaret ve uyarılar verir ki insanlar tedbirlerini alsınlar ve zarara uğramasınlar. Müminler de insanları cehennem azabından korunsunlar diye uyarıda bulunur, hakikati tebliğ ederler.

   Su, önüne çıkan engellere karşı geri çekilmez, bir yolunu bulup yoluna devam eder. Sorunlarla karşılaşan mümin de pes etmez, sabırla yoluna devam eder. Önüne çıkan engelleri aşmak için çözümler bulur.

   Suyun çıkardığı o hoş ses ise, onun has bir zikri ve ibadetidir. Çünkü yerde ve göklerde ne varsa hepsi O’nu zikreder “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbih eder. Ancak, siz onların tesbihlerini anlamazsınız.” (İsra, 44)

    Su sesi insan ruhu için ilâhi bir ilaçtır. Stres ve sıkıntılar dağıtan Rabbani bir tabiptir. Şimdi kendimize soralım: Suyun ibadeti olan sesi insan ruhunu dinlendiriyor da, bizim ibadetlerimizin -istisnalar hariç- ne bize ne de başkalarına neden bir faydası olmuyor?

   Evet, su gibi halis-muhlis bir kul olduğumuzda, ibadetlerimiz hem bizim, hem de başkalarının dertlerine ilaç olacaktır.