Batı uygarlığı gayrı insani rengini Suriye konusunda bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır. Müslümanların Suriye konusunda çıkarmaları gereken derslerin başında, batının “kafir” değil “münafık” tabiatının galip olduğu gerçeğini anlamaları olmalıdır. Münafığın sabit bir kıblesi yoktur;  kendi çıkarlarına göre konumunu değiştirmeyi akıllılık zanneder. Bu ilkesiz özelliğinden dolayı nifak, küfrün en tehlikelisi olarak görülmüş ve münafıkların cehennemin en alt tabakasında en şiddetli azaba uğrayacakları haber verilmiştir.

 

Suriye`deki rejimin halkına karşı acımasızca sürdürmeye devam ettiği şiddet son hızıyla devam ederken Avrupa ve Amerika`dan şimdiye kadar kayda değer bir tepkinin gelmemesi kimilerini şaşırtmış olsa da, bu medeniyetin kodlarını tanıyanlar için bu tavır şaşırtıcı olmamıştır. Batı, cani rejimin işlediği cinayetlere seyirci kalmak şekli ile destek vermektedir. Esad`ın kimyasal silah kullanması durumunda ancak kırmızıçizgilerini aşmış olacağını ifade eden bu münafıklar; cellada, “halkını diğer uygun yöntemlerle hallet” diye mesaj göndermiş bulunmaktalar.

 

 Amerika, tarihi boyunca benzeri görülmemiş nice işgal, katliam ve zulümlere imza atmış bir devlettir. ABD, Hiroşima,  Nagazaki, Vietnam, Irak ve Afganistan`da milyonlarca masumun kanını akıtmış olması nedeniyle lanetlerin ve nefretlerin en büyüğünü hak etmektedir. Haksızlıkları durdurabilecek güç ve imkâna sahip olduğu halde kendi çıkarları uğruna kimi yerde savaşlar çıkarmış, kimi yerde de bunlara seyirci kalarak bütün mazlumların lanetine uğramış bir yapıdır Amerika.  

 

Amerika, Sovyetlerin Afganistan işgali sırasında mücahitlere hava saldırılarına karşı koyabilmeleri için Sttinger füzeleri vermiş ve bu füzeler Sovyetlerin Afganistan`daki nihai yenilgisini hazırlamada önemli bir dönüm noktası olmuştu. Rusların Afganistan`daki hezimeti aynı zamanda Amerikanın en büyük rakibi Sovyet imparatorluğunun çöküşünü de sonuç vermişti. Büyük şeytan, kazın geldiği yerden tavuğu esirgememişti. Ama bugün Suriye direnişine tek bir mermi bile vermek istememektedir, çünkü direnişin zafere ulaşması Amerikanın hayrına olmayacak da ondan. Libya ve Mısır`da halkın Amerika`ya duyduğu nefret bütün bir bölgeye yayılıyor ve artık zalimler bölgenin hiçbir yerinde kendilerini güvende göremeyeceklerdir.

 

Batı uygarlığının belirgin vasfı olan çıkarcılık ve bu çıkarlar uğruna her türlü rezalet ve vahşeti işleme hastalığı Müslümanlara da sirayet etmiş.  Hatta bazı konularda daha kötü durumlara düşenler olabiliyor.  İslami iman ve akidenin zayıflaması ile birlikte içimizde yer edinen cehalet ve buna bağlı olarak oluşan ahlaki zaaflar, İslam ümmetinin bünyesini içten kemiren en büyük tehlike halini almıştır.

 

Geçen hafta Suriye`den komşu ülkelere iltica eden mülteciler ile ilgili bir kısım Arap ve batı medyasına yansıyan haberler insanlığın yüz karası nevinden. Türkiye`ye gelen mültecilerle ilgili kimi olumsuz haberler Türk basınında da bir süre yer almıştı. Mültecilerin esnafın parasını vermedikleri, çevreyi rahatsız ettikleri ile ilgili haberlerin maksatlı bazı çevrelerce çıkarılan asılsız iddialar olduğu anlaşıldı. Türkiye tarafındaki mültecilerle ilgili ikinci olumsuz olay ise, Türk hükümetinin son günlerdeki iltica hareketine takındığı olumsuz tavır olmuştur. Haftalardır sınırda kabul edilmeyi bekleyen binlerce mülteci zor şartlar altında hayat mücadelesi vermeye çalışıyor. Türk hükümeti, Suriye içinde uçuş yasağı konulan güvenli koridorlar oluşturulup mültecilerin korunması için düşündüğü müdahale planının Amerika ve batılı devletlerce desteklenmesi için olsa bunu yapıyor ama Amerika ve batılı devletler bu plana da, “Suriye kurtulacaksa onu da biz kurtarırız” hesabıyla iltifat etmediler.

 

Irak ve Ürdün`e sığınan mültecilerin durumu daha da beter. Bu devletlerin yetersiz imkânları buradaki mültecilerin dramını arttırmış durumda. Kimi gelen haberler ise mide bulandıran türden maalesef. Irak sınırında mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamak babından kimilerinin mut`a nikâhı önerdiği, Ürdün sınırında da zengin körfez ülkelerinden gelenlerin, kızları yaşındaki mültecileri almak için gayret ettikleri söyleniyor. Dünyanın en zengin petrol yataklarının bulunduğu bir bölgede Müslüman mülteci kızların mut`a veya bilmem yetmişlik zengin birinin kaçıncı eşi olarak esirler gibi satın alınmakla karşı karşıya bırakılmaları utanç vericidir. Koyun can derdinde bu ahlaksızların derdi ise başka... Belki bunlar münferit olaylar denilebilir ama genel olarak İslam dünyasındaki halkın tepkisizliğine ne demeli? On sekiz aydan beri devam eden mezalime karşı halktan güçlü bir ses çıkmadı/çıkmıyor. Mukaddesata saldırılara gösterilen tepki kadar, belki ondan daha büyüğünü  hak etmiyor mu bunca akıtılan mazlum kanı, yakıp yıkılan şehirlerimiz Şam ve Halep?