Zamanın birinde Midyat dağlarında zalim mi zalim, gaddar mı gaddar Reşo adında bir ağa varmış.

Üstüne üstlük bir de Müslüman geçinirmiş.

   Bu zalim ağa zapt ettiği bunca bağ, bahçe, tarla yetmezmiş gibi komşu köyün, birkaç koyun ve keçisini otlatmak için kullandığı dere kenarındaki merayı da kendine bostan yapmış.

   Köylüler ne desin, çar naçar zalime boyun büküp eyvallah etmişler.

   Malum Midyat’ta Süryani, Yezidi ile Müslümanlar birlikte yaşarlar. Kız alıp verme hariç dostluk, arkadaşlık ve ticaret aralarında devam eder.

   Sıcak bir yaz günü susuzluktan bunalan biri Müslüman, biri Süryani, biri de Yezidi üç arkadaş dere kenarına inmişler.

   Ellerini, yüzlerini yıkayıp kana kana su da içince biraz kendilerine gelmişler.

   Üçü de güçlü kuvvetli aslan gibi delikanlılarmış. Gözleri ağanın bostanına takılmış. Sağa sola bakmışlar kimseyi görmemişler. Nasıl olsa dere Allah’ın deresi, bostan da köyün ortak merası, birkaç salatalık, bir iki kavun karpuz yesek ne olur deyip dalmışlar bostana.

   Müslüman Hasan kavuna, Süryani Gebro karpuza, Yezidi Carcuro da hıyara dalmış.

   Daha ilk lokma ağızlarında iken kara vicdanlı Reşo ağa bostanın başında bitivermiş

   Üçüyle birden baş etmem zor. Ne yapsam ne etsem derken aniden bir şimşek çakmış kafasında. Atılmış ortaya, dönmüş Yezidi Carcuro’ya, “ulan dinsiz kitapsız demiş hele bu Hasan benim Müslüman kardeşim, dinimiz, kitabımız, Allah’ımız Peygamberimiz bir. Malımız, mülkümüz, canımız kanımız ortak. Gebro desen İsa efendimizin ümmetinden  Ehli Kitap iyi bir insan. Hiç olmazsa dini kitabı belli, kestiği yenilir, kadınlarıyla evlenilir, sözüne güvenilir. Bunlara değil birkaç kavun, karpuz bütün bostan helal olsun. Ulan peki sana ne oluyor be hey dört kitabın dördüne de inanmaz, camisiz, kilisesiz, imansız!

   Sen nasıl benim mülküme destursuz girersin!” demiş, girişmiş zavallıya. Hasan ile Gebro derin bir nefes çekip şükretmişler.

   Azıcık da hoşlarına gitmiş ağanın sözleri.

   Ağa, Carcuro’yu halledince dönmüş Gebro’ya “ulan demiş biraz önce de söyledim. Hasan benim din kardeşim. Dinimiz, kanımız, malımız, canımız bir.

   Peki, sen neyin nesi oluyorsun? Doğru düzgün bir adam olsan bir Allah'ı üçe çıkarmaz, İsa efendimizi Allah’ın oğlu yapmazdın. Bir Müslümanın malını nasıl yersin? Yedim seni namussuz” demiş patlatmış yumruğu.

   Gebro’nun da işini bitirdikten sonra Hasan’a dönmüş, “Seni gidi vicdansız, hele bunlar biri Yezidi öbürü Hıristiyan. Din, iman, helal, haram bilmezler. Sen sözde Müslüman olacaksın, helali haramı bileceksin, benim malımı mülkümü muhafaza edeceksin. Kendin yetmezmişsin gibi bir de bu gâvurları takmışsın peşine. Bostanıma girersin ha! Ulan ben seni gebertmeyeyim de kimi geberteyim”, demiş çökmüş böğrüne.

Köylüler ertesi gün per-ü perişan bulmuşlar üç arkadaşı.

Kim yaptı? Nasıl oldu? Ne oldu? diye soranlara Hasan,

“Yezidi’ye arka çıkacaktık, Yezidi’ye arka çıkacaktık”, demiş de başka bir şey dememiş.

   Evet değişik formları bulunan bu hikaye tamı tamına ‘Zalimlere en ufak bir meyil göstermeyin, yoksa size de ateş dokunur…’(Hud,113) ayetinin bir tefsiridir. Dini değerleri kullanarak, dindar görünerek  zulmedenlere, zulümlerini meşru göstermek  için  toplumdaki din, mezhep ve ırk  ayrımcılığını kullananlara çok iyi dikkat etmek gerekir vesselam.