Batı Hıristiyan dünyası Müslümanlarla olan ilişkilerinde hep ikiyüzlü ve haince davranmıştır. Asırlar boyu sürdürdüğü barbar Haçlı savaşlarıyla Müslümanlara galip gelemeyeceğini anlayan Haçlı ittifakı  fitne, fesat ve hile yollarında karar kılmıştır. On sekizinci asrın sonlarından itibaren İslam coğrafyasındaki servetlere el koyup kontrol etmek ve kendilerini muhakkak bir İslam tehdidinden(!) korumak için batı dünyası hain ve sinsi planlarını devreye sokmuştur.

Müslümanları İslam`ın hakikatinden uzaklaştırmak, dinleri ve tarihleri hakkında şüpheler uyandırmak, ahlaksızlık ve hayâsızlığı yaymak, ırkçılık ve mezhepçilik fitnesini körükleyip İslam kardeşliğini ortadan kaldırma yönündeki politika ve çalışmalar süreklilik arz eden bir tarzda sürdürülmüştür. Müslümanların ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda kendi özlerine dönmeye çalıştıkları, bu alanlarda ilerleme kaydetmeye başladıkları süreçleri baltalamak ve saptırmak için ya doğrudan veya dolaylı yollardan hep müdahalede bulunulmuştur. Ekonomik, bilimsel ilerleme ve gelişmişliğin gücü devreye sokulmuş ve Müslümanları her alanda engelleme ve geriletmenin yoları aranmıştır.

Arap Baharı denen süreçte de, Batının bu türden çabalarını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Aniden meydana gelen ve kimsenin hesap edemeyeceği boyutlarda etkili olan bu halk hareketleri, Batının kuklası diktatörleri tahtından edince; İsrail, Amerika ve Avrupa hemen devreye girdi. Devrimin başarıyla gerçekleştiği Tunus ve Mısır gibi ülkelerde, iktidarın istemedikleri ellere geçmemesi için yoğun çabalar harcadılar ancak pek başarılı olamadılar. Şimdi mevcut yönetimdeki İhvan ve benzeri güçlerin başarısız kalmaları için her türlü çareye başvurma uğraşlarını sürdürmeye devam etmektedirler.

Arap Baharı sürecine fili askeri müdahale seçeneği Libya ile başladı ve bugün bu türden bir müdahale Suriye için konuşulmaya başlandı. Libya`da müdahale ile başlayan süreç şimdi bölünme istikametine doğru yol almaktadır. On altı aydan beri Suriye`de akan kana seyirci kalan Amerika, halkın kararlığını ve rejimin gidiciliğini görünce, muhaliflere fili yardım kararı alıp müdahale hazırlıklarına başladı. Tabii ki İsrail`in güvenliği ve kendi çıkarlarını ön plana çıkaran müdahale planları bunlar.

Suriye`de Baas rejimi artık ölüm döşeğine yatmış durumda. Direnişten yediği darbeler yanında son günlerdeki ayrılma ve kopmalarla artık sonu görünmeye başladı rejimin. Yarım asırdan beri halkına kan kusturan bu hunhar rejim gitmesine gidiyor ama peşinden ülkenin rahat edebileceğine dair iyi bir emare de görünmüyor. Mevcut tablo ülkenin bölünme istikametinde seyrediyor. Batının istediği bu duruma bölge ve komşu ülkeler de bilerek veya bilmeyerek destek oluyorlar. İran ile Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar arasındaki gerginlik bu sürece olumsuz etki yapan önemli faktörlerden biri. Türkiye yönetiminin yersiz Kürt korkusu ile İran`ın Baas rejimine inatla sürdürdüğü destek hayra yorumlanacak türden değil elbette. İşin bölgesel bir çatışma ihtimaline doğru ilerlemekte olduğunu görmek zor değil. Aslında zaten bu ülkeler aylardan beri Suriye üzerinden birbirleriyle dolaylı bir savaş sürdürmeye devam ediyorlar.

İsrail başta olmak üzere batı dünyası, bölgenin bu türden bir çatışmaya sürüklenmesi karşısında elbette sevinecektir. İsrail`in güvenliği için istikrarlı ve güçlü bir ülke istemeyen Amerika, bu amaçla Irak`ı yerle bir etmedi mi? Şimdi sıra Suriye`de.  Peki, yarın sıranın kime geleceğini bilen var mı? Dileriz İsrail ve Amerika`nın istediği bu kötü senaryo gerçekleşmez. Ancak mevcut durum “görünen köy kılavuz istemez” dedirtecek kadar vahim.

Bu sinsi bölünme ve çatışma planlarını engellemek görevi öncelikle İran, Türkiye ve Arap ülkelerinin komşuluk ve kardeşlik görevidir. Irak ve Libya örneklerinden ders alınması gerekir. Bölünmeye doğru gidecek bir Suriye bütün bir bölgeyi yıllarca sürecek bir istikrarsızlık ve kavgaya sürükler. Ve belki de(Allah korusun) kör bir mezhep çatışmasının içine sürükler.

Akan bunca Müslüman kanının sadece İsrail ve İslam`ın düşmanlarına yaradığını hala anlayamayanlar, bundan sonra da bir şey anlayabilirler mi? Güzelim şehirlerimiz Bağdat, Şam ve Halep ne hallere düştü. Peygamberler ve Sahabeler beldesi bu şehirler şimdi savaş`ın tozu dumanı altında. Bu mübarek Ramazanda arşa yükselen mazlum feryatlarının her ölmemiş kalpte etki yapması gerekmez mi? Biz daha ne zamana kadar yersiz ve saçma ihtilaflar uğruna birbirimizle uğraşıp duracağız?

 Bundan yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı devletini yıkmaya muvaffak olan Batı, fiilen işgal etiği toprakları parçaladı ve yirmiye yakın Arap devleti oluşturdu. Ümmetin kalbi Kudüs ve Filistin toprakları üzerinde ise varlığı ilelebet sorun olacak Siyonist bir devlet kurdu. Kürdistan`ı dört parçaya böldüler. Yüz yıl önce çizdikleri haritaları şimdi değiştirme ihtiyacı duyuyorlar. Çünkü bugün İsrail`in güvenliği ve kendi bölgesel çıkarları açısından tehdit olmaya başlayan bir durumla karşı karşıyadırlar. Bilinçlenen Müslüman halk artık uydu ve batının çıkarları için değil, halkı ve ülkesi için çalışan yönetimler istiyor. Bu durum onları rahatsız ediyor ve yüz yıl önce uyguladıkları bölme planlarını gözlerimizin içine baka baka uygulamaya koyuyorlar. Tekerrür edilmek istenen bu tarih karşısında sessiz kalan veya destek veren herkesi zor bir hesap bekliyor.