Gün geçmiyor ki İslam dünyasının muhtelif yerlerinden insanın içini yakan bir olay meydana gelmesin. Son günlerde sosyal medyadan duyduğumuz Arakan Müslümanlarının dramı ise acı üstüne acı kattı. Şu mübarek Ramazan ayında mazlum Müslümanların maruz kaldığı zulüm ve sıkıntılar karşısında ne Ramazan, ne de oruç ibadetinin manevi neşesini duyamıyoruz.
On altı aydır yanı başımızda devam eden Suriye halkının çilesi akıllardan hiç çıkmadı. Sınırın bu yanından duyulan top ve bombardıman sesleri ile yükselen dumanlar bir bulut gibi üzerimize gelirken nasıl rahat uyuyabiliriz bilemem.
Suriye`de son iki haftadan beri akan kan öncekinin iki üç misli artmasına rağmen değişen bir şey yok. Sanki gizli bir el bir neticeye varılmasın ve mütemadiyen kan aksın istiyor. Uluslararası camia denilen zalim çarkın hiç merhameti yok. Herkes takattan düşmüş Suriye`de rejimin devrilmesinden sonraki durumu kendi menfaati doğrultusunda çıkarmanın hesabı peşinde.
Baas rejimi giderek savaşı tırmandırıyor. İktidarda kalmak için bütün bir halkı katledebilecek kadar vahşi ve acımasız bir rejim olduğunu tescil etmiş durumda. Bu gaddar ve acımasız rejim son günlerde kalbinden yediği darbelerle sendeler gibi olsa da ayakta kalmaya devam ediyor. Bazılarının sandığı gibi rejim bir iki haftada düşecek değil.
Şam`da meydana gelen saldırı Esad`ın en yakın dört generalini götürdü. Ülkenin başkenti Şam ile ikinci büyük kenti Halep`te çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken Beşşar zalimi ağır silahları da kullanmaya başladı.
Bu arada Türkiye ve Irak kapılarının da muhaliflerin eline geçtiği söyleniyor. Bu kapıların özellikle savaşan muhaliflere terk edilmesi, gerçekten rejimin yenilgisi mi, yoksa yeni bir oyunu mu olduğu hakkında ciddi kuşkular var. “El Kaide Suriye`yi ele geçiriyor” mesajını dünyaya vermek amaçlı bir taktik olma ihtimali daha ağır basıyor. Zira Baas rejiminin elindeki ağır silahları kullanmadan bu bölgeleri muhaliflere terk etmesi bir oyun veya batı dünyasına bir mesaj verme amaçlı olabilir ancak.
Ne var ki bu rejim, geç ve yavaş da olsa kayıp ve ayrılmalarla ciddi bir yenilgiye doğru yol almaya başladı. Şam ve Halep gibi merkezi yerlerde de güvenliği sağlayamaz duruma geldi. Dolayısıyla geri sayım başladı demektir. Ancak bunun çok kısa bir zaman içinde gerçekleşeceğini beklemek mevcut durumda mümkün görünmüyor. Çünkü dış dünyadan Suriye rejimine yapılan destekte hiçbir azalma yok. İçerde ise muhalif güçlerin direnişi henüz rejimi düşürebilecek seviyeye ulaşmış değil. Muhalefet güçleri arasındaki ayrılık ve anlaşmazlıklar da, Esat iktidarının ömrünü uzatan temel nedenler arasında yer almaya devam ediyor.
Suriye`de güçlü bir muhalefet ve liderinin olmayışı Baas rejimi için en önemli avantajlardan biri olmanın ötesinde, rejimin devrilmesinden sonraki süreçte de kolay bir geçiş döneminin olmayacağı yönündeki kaygı ve endişelerin kaynağı olmaktadır. Yani, rejim yıkıldıktan sonra da Suriye`de istikrara kolay ulaşılacağını gösteren bir tablo yok maalesef.
Suriye krizi için en kötü senaryo ise bölgesel bir savaşa dönüşmesi. Son günlerde Suriye`nin sahip olduğu kimyasal ve biyolojik silahlarının teşkil ettiği tehlikeleri bahana eden İsrail ve Batı dünyası, Suudi ve diğer bazı Arap ülkelerini öne sürerek Suriye`ye bir askeri müdahalede bulunma arzusunu ima ediyor. Böyle bir müdahalenin zemini oluşturulmaya çalışılıyor. Baas rejimi de, bir dış müdahale olması durumunda bu silahları kullanabileceğini açıklayarak müdahale zemininin oluşmasına katkı sağlıyor. Ve haliyle Suriye`yi ve bölgeyi çok daha tehlikeli ve kötü günler bekliyor demektir. Kimse böyle bir tablo istemez, ama Batı dünyası kendi çıkarları için ülkeleri yakmaktan vazgeçmedi henüz.