Hoş geldin ey nefsin azgınlığının dizginlendiği, ihtirasların söndüğü, kardeşlik duygularının güçlendiği, ibadetlere en çok karşılığın verildiği ay… Hoş geldin ey şeytanların zincire vurulduğu, Cehennem kapılarının kapandığı, Cennet kapılarının açıldığı ay… Hoş geldin ey fakirlerin ihtiyaçlarının  giderildiği ay… Hoş geldin ey kimsesizlerin en fazla sevindirildiği ay… Hoş geldin ey kalplerimizdeki merhamet duygusunu çoğaltıp bizleri hayırlara koşturan ay… Hoş geldin ey Kur’an’ın nazil olduğu nurlu ay… Hoş geldin ey gönüllerimizi günah kirlerinden temizleyen ay… Hoş geldin kulluğun özünü bize uygulamalı olarak anlatan ay…

   İçinde daha çokça hayır ve bereketler barındıran bu mübarek ay kapımızı yine çaldı. Mübarek Ramazan, ilâhi hazineden bizlere taşıdığı hayır ve bereketleri aralık vermeden tam bir ay, geceli gündüzlü dağıtacak. Dağıtılan bu hayır ve bereketler o kadar çok kıymetlidir ki kimsenin onları para ve benzeri maddi, ekonomik bir değerle elde etmesine imkan yoktur.

   Şimdi Ramazan-ı şerifin meccanen dağıttığı bu paha biçilmez hayır hazinelerinin göze ilk çarpanlarına bir bakalım. Şöyle ilk bakışta gözümüze ‘Oruç’ ilişiyor. Dış görünüşü nefse hoş görünmeyen Ramazan orucunun değerine kimse paha biçemez. ‘Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.’ (Buhari, İman) Yaradan’ın affına ve mağfiretine mazhar edecek bir amelden daha değerli ne olabilir? İlâhi Sen, biz günahkâr kullarını bu hayırdan mahrum eyleme, Sen’in mağfiretini celp eden bu tür ameller işlemeye bizleri muvaffak kıl. 

   Ramazan orucunun nefse sevimsiz görünmesi, nefsimizin onu soğuk karşılaması pek tabiidir. Zira nefis, değerli şeylerden hazzetmez. ‘Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder.’ (Yusuf, 53) Hasta çocuğun, doktorun bazı müdahalelerinden acı duymasından tedaviyi istememesi gibi, kör nefis de ibadetlerin şekli yönünü ağır bularak ondan kaçmaya uğraşıyor. Oysa hastalığın tedavisi için buna seve seve katlanmak gerekir. Aksi takdirde sonuç felaket olabilir.

   Orucun açlığı nefse sevimsiz görünse de, o her açıdan mükemmel bir tedavi ve şifadır. Her şeyden önce, başta irade eğitimi olmak üzere insana birçok gerekli ve değerli disiplin ve alışkanlıkları kazandırır. Oruç hem mükemmel bir öğretmen hem de uzman bir hekimdir. Evet Ramazan, eşi benzeri olmayan bir okuldur. Ramazan okulu; sabır, şükür, duyguları eğitme, otokontrolü sağlama, nimetin değerini anlama, tasarruf etme, aç ve fakir insanların halini hissetme, paylaşma, sağlıklı yaşam vb. öyle değerli dersler verir ki, bu tür dersleri hiçbir üniversite ve okul veremez. Hem bütün bu hayati öneme sahip dersleri pratik uygulama yöntemi ile verir. Bir hayat ve insaniyet mektebi olan Ramazan okulunun süresi de çok kısa, hem masrafı da pek azdır. Bu ilâhi okulun kapıları herkese açıktır. Sağlıklı olan her kişi kayıt yaptırabilir.

   Ramazan orucu, manevi ve kalbi duyularımızın faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu gerekli enerji ve gıdayı da sağlar. Yani manevi duyular insanın aç kaldığı esnada faal duruma geçerler. İnsan için en tehlikeli pozisyon açlık değil, tokluktur. Diğer hayvanlar aç iken tehlikeli olabiliyorken, insanoğlu tam tersine tokluk durumunda tehlikeli oluyor. Bundan dolayı çok yemek, hem maddi sağlığımız hem de manevi, ruhi sağlığımız açısından sakıncalıdır. Evet açlık manevi duyularımızı besleyen eşsiz bir sofradır. Gönül, o sofrada hakikatlere doyar. Hz. Mevlana’nın deyişiyle ‘Açlık Allah’ın sofrasıdır. Mevla onunla hakikatleri diriltir.’

   Yazımızı Ramazan’ın her harfine  bir yorum yaparak bitirelim:

 

R = Rabbin sana hediyesiyim.

A = Arınmanın adresiyim.

M = Mide kuyusundan seni çıkaran Allah'ın ipiyim.

A = Ahiret talibinin azığıyım.

Z = Zalim nefse ve onun otoritesine baş kaldıran ubudiyyet  askeriyim.

A = Açların bayramı, yoksulların arkadaşıyım.

N = Namaz, Zekât, Hacc ile beraber İslam'ın esasıyım.

Rahmet, mağfiret ve bereket ayı, Kur’an ayı Ramazan hayırlı olsun. Ramazan-ı şerif nefislerimizin terbiyesine ve alem-i İslam’ın uyanışına vesile olsun inşallah.

Hayırlı Ramazanlar.