Bir buçuk yılını dolduran Suriye`deki halk direnişinin geleceği belirsizliklere bürünmüş olsa da, kana doymayan rejimin etrafındaki çemberin giderek daraldığını söyleyebiliriz. Baas rejimi artık kendi sonunu görmüş olmalı ki, giderayak bütün bir bölgeyi de ateşe sürüklemek istemektedir. Bir Türk savaş uçağının düşürülmesi ile içerdeki direnişe karşı son günlerde sürdürülen acımasız saldırılar rejimin artık dengesini iyiden iyiye kaybettiğini gösteriyor. Ülke, adeta kan gölüne dönüşmüş durumda.  Katledilen masum sivillerin sayısında korkunç bir artış var. Daha önceleri günde yirmi otuz civarında olan ölü sayısı şimdi yüzlerle ifade ediliyor. Oluk gibi akıtılan masum insan kanı karşısında ne bölge, ne İslam dünyası, ne de uluslararası alanda çözüm sadedinde kayda değer bir gelişme de yok.

 

Yapılan uluslararası toplantı ve konferanslar, girişim ve çözüm önerileri, akan kanı durdurmak yerine daha da arttırmaktan başka bir iş görmedi. Süper güçler bölgedeki hesapları uğruna akan kana ve yaşanan trajediye seyirci kalırken, komşu ve bölge ülkeleri de uyguladıkları uydu politikalarla yangının üzerine benzin dökerek sorunun daha da ağırlaşmasına neden oldular. Suriye`de barışçı bir hüviyetle başlamış halk direnişini silahlandırmak suretiyle daha çok masum insan kanının akıtılmasına ve Baas rejiminin ömrünün uzamasına sebep oldular.

 

Baas rejimi ne kadar güç kaybetmiş olsa da, içerideki muhalefetin bunu yıkmaya henüz gücünün yetmediği anlaşılıyor. Her iki taraf da iyiden iyiye kan kaybetmiş ve yorgun düşmüş durumdalar. Ve tabii ki, Siyonist İsrail ve Amerika`ya karşı potansiyel bir güce sahip bir ülke ve halk kan kaybediyor, acı çekiyor ve İslam coğrafyasının bu mübarek ve münbit topraklarını parçalama hesapları yapılıyor. Suriye meselesi başta Lübnan, Irak ve Türkiye olmak üzere bütün bir bölgeyi her açıdan olumsuz olarak etkilemeye devam ediyor. Soruna yabancı müdahale olması durumunda ise, bütün bir bölgenin ateşe sürüklenme ihtimali çok yüksek görünüyor. Bunun için Türkiye siyasetine yön veren yetkililer her zamankinden çok daha dikkatli ve sabırlı olmak durumundadırlar. Tarihin kendilerine tanıdığı iktidar ve güç fırsatını bir macera uğruna heba ederlerse şayet, bunun vebalini çok ağır öderler.

 

Sanki emperyalist güçlerin geçen yüzyılın ilk çeyreğinde bölgeyi küçültüp parçaladıkları yetmiyormuş gibi,  daha da un ufak yapma hesapları yapılıyor. Çünkü İsrail`in güvenliği ve Amerika`nın çıkarları bunu gerektiriyor.  Bir de, bu son günlerde tırmandırılan gerginlik bir Türkiye-Suriye savaşı ve peşinden de bütün bir bölgeyi ateş çukuruna atma istidadı gösteriyor. Allah korusun böylesi bir durum bölgeyi yüz yıl geriye götürür. Derin strateji bilgisi bir işe yaramadı. Zaman; sabırlı, ferasetli olma ve düşülen hatadan geri dönme zamanıdır. Amerika`nın gazına gelinerek girilecek bir maceranın sonu hüsran olur; bunda kimsenin şüphesi olmasın.

 

Kim ne derse desin, bölgenin bütün diktatörleri gibi Esat da Amerika`nın hesabına çalışan bir kukladır. Esat ve benzeri diktatörler söylemleriyle Amerika`ya karşı olduğunu söylese de,  eylemleriyle tam bir kukladırlar. Saddam ve Kaddafi bunun yakın geçmişteki en somut örnekleriydiler. Bunun için bugün, değişik hesaplarla Baas rejimine destek sağlayıp yanında duran Müslümanlar yanlış yerde durmaktadırlar ve yarın bu duruşlarının tahmin edilenin aksine kendilerine büyük bir fatura ile geri döneceğini göreceklerdir. Sicili halkına uyguladığı zulüm ve katliamlarla dolu bir rejime verilen desteğin hesabı nasıl verilebilir? Hangi stratejik hesaplar ve ülke çıkarları böylesi bir zulmü desteklemenin meşru gerekçesi olabilir? Bu ve benzer sorulara, Suriye muhalefetinin Amerikan yanlısı olduğu yönündeki açıklamalarla verilen karşılıklar-başkalarını bilmem ama- beni asla tatmin etmiş değildir.

 

Suriye halkının mücadelesi gecikse de durmadan devam edecektir. Ne Suriye, ne de başka bir bölge ülkesinde artık diktatör rejimlerin yaşama şansı kalmadı. Öncelikle Suriye`deki mazlum halkın özgürlük yürüyüşü için sürdürdüğü mücadele uluslararası acımasız stratejik hesaplar engeline takılmış görünse de yoluna devam edecektir. Zaten halk artık bu tür toplantı ve konferanslardan bir şey çıkmayacağını anlamış ve ne pahasına olursa olsun mücadeleyi bırakmayacağını göstermiştir.

 

 Bölgenin içinde bulunduğu bu kritik döneminde Mısır`da yapılan seçimlerden İhvan adayı Muhammed Mursi`nin çıkması yeni bir umut kaynağı olmuştur. Şayet Mısır`ın ayağa kalkması sağlanabilirse bütün bir Arap âlemi ve tabii ki Suriye de bundan olumlu etkilenecektir.

 

Türkiye, başından beri uyguladığı yanlış politikalarla Suriye`de yanan ateşi söndürme konusunda elinde bulunan fırsatı kaçırdı. Dileriz bu ateşin bütün bir bölgeyi sarmasına yardım ve yataklık etmez.