Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere, Kuds-i Şerif ile beraber İslam`ın kutsal saydığı üç beldedir. Biz bu yazımızda üç haremin ilk ikisi hakkında bazı şeyler konuşacağız. Oralardaki tarihi kutsal mekanlar ile buralara hükmeden Al-i Suud yönetimi ile ilgili birkaç kelam edeceğiz.

Haremeyn` iki kutsal belde yani Mekke ile Medine demektir. Müslümanlar tarih boyunca bu iki beldeye kıymet ve önem vermişler. Osmanlı padişahları kendileri için ‘Hadimü`l Haremen eş Şerifeyn` ünvanını kullanmışlardır. Bu iki belde hem Rasulullah(sav) efendimizin yaşadığı topraklar, hem de İslam inancının ana rahmidirler. Çünkü İslam bu her iki beldede doğup gelişmiş ve buradan cihana yayılmıştır. İlk dönemin bütün hatıraları bu topraklardadır. İmkan bulan bir Müslümanın buraları Hacc veya Umre vesilesi ile ziyaret etmesi dini bir vecibedir aynı zamanda.

Mekke, Medine ve Kudüs dört yüz yıldan fazla uzun bir zaman Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı devletinin Batılı Avrupa devletlerine karşı zayıflaması sonucu buralarda asayiş sorunları baş göstermiştir. Bazen otoritenin zayıf kalması, bazen de İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin bölge üzerindeki emelleri ayrımcı hareketleri umutlandırmış, sonunda Osmanlı`nın birinci dünya savaşından yenik çıkması üzerine bölgede bir sürü devletler ihdas edilmiştir. Bu kapsamda Mekke ve Medine`yi de içine alan Hicaz bölgesinde Al-i Suud`a bir krallık kurdurulmuştur.

Vahhabi akımını benimseyen Suud hanedanı, önce İngiltere daha sonra da ABD`nin destek ve korumasını kullanarak bugünlere gelmiştir. İşin doğrusu Suudi Arabistan dahil bölgeye hükmeden yönetimlerin hemen hepsi batılı güçlerin destek ve himayesinde kalarak varlıklarını sürdürmektedirler. Daha geçen ay ABD başkanı Trump şöyle dedi: ‘Ben Suudi Arabistan`ı severim. Veliaht Selman trilyon dolarlarla oynuyor. Ancak bizim desteğimiz olmadan başlarına nelerin geleceğini Allah bilir`

Batılı devletler buradaki petrol kaynaklarını denetim altında tutmak için bölgedeki despot yönetimlerle el ele, kol kola olmuşlardır. Bilindiği üzere Batı için bölgede iki önemli şey vardır; petrol ve israil`in güvenliği. Batılı haçlı ittifakı son yıllarda bu iki şeyin garanti süresini uzatmak için DEAŞ gibi bazı yapıların desteklenmesi ile beraber muhayyel bir İran tehlikesi ortaya attılar. İran`ı olduğundan daha güçlü ve bölge ülkeleri için en tehlikeli güç olarak gösterme politikaları hız kesmeden sürüyor. ABD bu politika sonucunda petrolden elde edilen paraları cebine aktarırken diğer yandan Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer bazı Arap ülkelerinin israil`e yakınlaşmasını sağlıyor. Bunun en son örneğini Siyonist katil Netanyahu`nun Umman`ı ziyaret etmesi oldu. Siyonist yapının Suudi Arabistan ile ilişkileri ise titizlikle gizleniyor.

Suud- israil ilişkileri ne kadar gizlense de bazı kritik zamanlarda gösterilen tavırlar ve kimi Siyonist basın organları ile Siyonist yetkililerin açıklamaları işin hangi boyutlarda olduğunu göstermeye yetiyor.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti olayında israil`in suskunluğu ve Veliaht Selman`ın yıpratılmaması konusunda gösterilen hassasiyet her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor. Hatta israilli bir gazeteci yazdığı makalesinde şöyle diyor: ‘Selman 50 yıldan beri beklediğimiz bir liderdir. Onun yıpratılması İsrail için büyük zarardır.`

Suud hanedanı kuruluşundan beri hep masumların katili olmuştur. İşgalci Siyonistlere tek bir kurşun sıkmamışlardır. Vahhabi akımı daima Müslümanları katletmiştir. Vahhabiliğin kökleri Hariciliğe kadar gider. Hariciler vahşi cinayetler işlemişler ve İslam ümmetinin içine fitne fesat ve tefrika tohumları saçmışlardır.

Şunun da altını çizmeden geçmeyelim. Suud hanedanının işlediği Kaşıkçı cinayetine tepki gösteren bazı batılı devletler ikiyüzlüdürler. Suud`un yıllardan beri Suriye, Lübnan ve Yemen`de işlediği binlerce cinayete destek sağlayanlar bunlar değil midir?  Suud yönetiminin diktatör Sisi darbesini desteklemesine de hiç ses çıkarmamışlardı bu münafıklar.

Suud hanedanının cinayetleri masum insanları katletmekle sınırlı kalmamıştır. İşgal ettiği kutsal mekanlara karşı da büyük cinayetler işlemiştir. Bir sonraki yazımızda bu konu üzerinde durmak dileğiyle Allah`a emanet olun.