Cehalet, her dönemin en tehlikeli düşmanıdır. Tarihte ve günümüzde insanlığın ve bu ümmetin başına gelmiş her felaket ve acının temel nedeni cehalettir. Cehalet küfürle eş değer görüldüğü için İslam öncesi dönem “cahiliye”diye nitelendirilmiştir. Malum olduğu gibi Kur`an ve Hadis`in cahiliye diye adlandırdığı dönem, başta ırk asabiyeti olmak üzere birçok gayrı insani tutum ve davranışların egemen olduğu İslam öncesi dönemdi.

 

Efendimiz(as)` in,  Hz. Ebuzer el-Ğiffari(ra)` nin Hz. Bilal (ra)`ı siyah cildinden dolayı kınamasını cahiliye eseri olarak adlandırması dikkat çekicidir. Müslümanlar, aralarındaki fıtri farklılıkları eleştirme ve yerme konusu yapmamalı, bunların ilahi bir ayet olduğunu anlayarak saygı duymalıdır. Çünkü bu farklılıklar birer ilahi kevni ayetlerdir. Kısacası farklılıklar tefrika değil, ittifak ve ittihat vesileleri olsunlar diye yaratılmışlardır. Şeytan farklılıklardan tefrika çıkarmak için fırsat kollar.

 

İslami mezhepler arasında mevcut farklı ictihatlar da bir tür tabii farklılıklar gibidir. Detaylara ait konularda herkes birbirinin aynı düşünmek durumunda değildir. Ağacın ana gövdesinden ayrılan dallar nasıl meyvenin çokluğuna vesile ise feri meselelerdeki ulema ihtilafı da “hayır” diye nitelendirilmiştir. Bütün Müslümanları bir mezhep ve ictihat altında birleştirmek mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Hz Rasulullah (as) döneminde sahabiler feri konularda ihtilaf ettikleri gibi, Hz. Rasulullah(as)`ın vahiy dışında kalan, beşeri sıfatıyla serd ettiği ictihatlarına alternatif öneri ve görüşler de ortaya konabilmiş ve Rasulullah(as) da bunları hoş karşılayıp kabul etmiştir.

 

Hal böyle iken cahiliyyenin etkisi bu ümmette yeniden belirmeye başlayınca, tekrar o eski ırk ve mezhep asabiyeti de geri döndü ve maalesef çok üzücü hadiselere sebebiyet verdi. Emeviler ve Haricilerin tarihteki olumsuz tavırlarının saiki ırk ve mezhep asabiyeti idi. Harici güruh, kendi görüşlerinin yegâne doğru ve bunun dışındakilerin hiç doğruya ihtimali bile olmayan kesin yanlışlar olduğu yanılgısına; Emevilerin hatası da, Arapların üstün ırk olduğu hurafesine dayanıyordu.

 

Şayet tarihte Müslümanlar mezhep rekabeti ve üstünlüğü için harcadıkları enerjiyi İslam`ın yayılması için davet ve irşada harcamış olsalardı, bugün görünen dünyanın vechesi çok daha farklı olabilirdi. Belki de yeryüzünde İslam`ın ulaşmadığı bir toprak parçası ve toplum olmayacaktı. Mezhep taraftarlığı üzerine kurulmuş devletler yekdiğeriyle uğraşırken güç kaybı yaşanmış ve büyük kayıplar verilmiştir. Asırlarca İslam`ın egemenliği altında kalıp İslam yurdu haline gelen Endülüs maalesef bu türden nedenlerle yitirilmiş, Osmanlı ve Safevi hanedanları arasındaki rekabet de, tesirleri hala devam eden acılarla beraber Avrupalıların İslam vatanını işgal ve parçalamalarına sebebiyet vermiştir.

 

Günümüze gelince mezhepçiliğin daha tehlikeli sonuçlar doğuracağını fark eden basiretli âlim ve mürşitler özllikle Şii-Sünni ihtilafının artık tarihte kalması gerektiğini belirtmiş ve bu konuda ellerinden gelen gayreti ortaya koymuşlardır. Üstad Bdiüzzaman ve bazı Ezher ulaması ile İmam Humeyni, Allame Seyyid Fadlallah ve Ali Şeraiti, gibi meşhur önder ve isimler mezhepçilik tehlikesine dikkat çekmişlerdir. İşte Hz. Üstadın konu hakkında dediklerinden: “Ey ehli hak olan Ehli Sünnet ve`l Cemaat! Ve ey Al-i Beyt`in muhabbetini yol edinen Aleviler! Çabuk bu manasız, haksız, zararlı tartışmayı aranızdan kaldırınız. Yoksa kuvvetli bir surette hükmeden zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde alet edip ezmekte kullanacak; sonra o aleti de kıracak Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye aranızda varken, iftirakı(ayrılığı) iktiza eden cüzi meseleleri bırakmak elzemdir”(Lem`alar:26.)

 

Üstad`ın bir asra yakın zaman önce haber verip uyarısını yaptığı bu tehlikeyi biz bugün yine konuşmak ihtiyacı duyuyoruz.

 

 Irak bügün mezhebi ve ırki bölünme tehlikesini yaşıyor. Aklı başında Şii Müslümanların Maliki`yi uyarmaları gerekirken ona mezhep saikiyle taraftar olmak nasıl izah edilebilir? Bahreyn`de azınlık Sünni sulta, Şii Müslümanların haklarını hiçe sayarken yine Sünni Müslümanlardan önemli bir tepki yükselmiyor. Hatta Suudi Arabistan buraya asker gönderip destek sağladığında kim ne dedi? Suriye, Allah korusun mezhep kavgasına sürüklenmek üzere. Lübnan, zaten eskiden beri etnik ve mezhebi çatışmaların merkezi mesabesinde. İran yönetimini Suriye konusunda eleştirenlerin Yemen ve Bahreyn`i de unutmamaları gerekirdi. Siyasilerin mezhep ve ırk ayrımcılığını kendi saltanatlarını korumak için kullanmaları öteden beri görülen bir şey. Ama İslam`ı tebliğ etme davası güdenlerin buna alet olmaları ne kadar kötü ve ibret verici bir durumdur. Üstad`ın deyimiyle böyleleri “ulema-i rusum” veya “ulema-i suu”durlar.

 

 İslam âleminin yeni bir uyanışın başlangıcında olduğu bu zamanda mezhep fitnesini uyandırmak ancak cahiliye ile ifade edilebilir. Mezheplerinin derdine düşen bu zavallı guruplar Kudüs`ün esaretten nasıl kurtulacağını düşünüyorlar mı acaba? Hala kendi mezheplerinde olmayan Müslümanları mezhebi görüşlerinden dolayı ayıplayan cemaatlere şaşıyorum. Bunlar bir de bunu yaparken ömrünü ittihad-ı İslam”a adamış Üstad`ın yukarıda alıntıladığımız ifadelerini tahrif ederek vermezler mi?  İlahi, sen bize akıl ve izan ver! Ateşe benzinle gitmeyi alışkanlık edinen  “Zaman” yazarını birisi Allah için uyarsın. Gazetedeki son yazılar ve onlara gösterilen tepkiler, akl-ı selimden ne kadar uzaklaştığımızın göstergesi. Uhuvvet ve ittihadı gerçekleştirmek için Üstadı sadece okumak değil; ancak “an-la-mak” gerekiyor vesselam…