Bir ramazan ayına daha vasıl olduk. Kavuşturan Allah`a hamd olsun. Allah, toplum olarak muhtaç olduğumuz ramazanın o terbiye edici, o mürebbi ruhunu doya doya teneffüs etmeyi nasip etsin.
Gençliğimiz, toplumumuzun, medeniyetimizin ve de dinimizin geleceğidir. Ancak inşâ etmeye mecbur olduğumuz bu geleceğimizi, bu günün gençliği inşâ edemez maalesef. Geleceğimiz adına bu gün yola koyulan yeni neslimizin geldiği noktayı gördüğümüzde, vasıl olduğumuz ramazan ayının mürebbiliğine ne kadar da muhtaç olduğumuzu görüyor, ona iltica ediyor ve ondan istimdat ediyoruz. Zira oruç kadar tesirli bir eğitim kurumu yoktur.
Ramazan demek; varlık ve bolluk içinde açlık ve yoksulluğu yaşamaktır. Üstelik bir tercih olarak ve de bunu sadece Allah için yaşamak. Bir ay da olsa insanın acziyetini teneffüs etmesi, kendisini caminin kucağına bırakması, yoksul ve aç insanlarla aynı hayatı soluması… Bu şekilde zihnindeki, ruhundaki ve yaşantısındaki kiri, pası, isyanı, nisyanı söküp atması, yaşam üzerinde derin izler bırakır.
Camiye küskün bir toplum halini almaya doğru gidiyoruz. Gençliğimiz sırtını vahye vermiş, ters istikamette yol tutmuş gidiyor. Bu toplumu cami ile, bu gençliği de vahiy ile barıştırmaya mecburuz. İhtiyaç duyduğumuz nesil; vahiyden beslenen, vahiyle yaşayan, Kur`an`ı, camiyi, namazı çok seven, bırakın günahları, şüpheli şeylerden bile kaçınan abit bir nesildir.
Cami köşelerine hapsolmayı, İslam`ı bireysel olarak yaşamayı reddeden bir nesil. Siyasetin, bürokrasinin, akademisyenliğin, finans kurumlarının gerekirse tepesinde, sosyal yaşamın tam ortasında dahi takvayı yaşayabilen, hayatın merkezinde vahyi soluyan ve de solduran bir nesil.
Bunları uzakta arama bahtsızlığına düşmeden, bizzat kendi çocuklarımızı bu perspektif ile yola çıkarabilmeliyiz.
Evet, kendi çocuklarımızı; 21. Asır İslam medeniyetinin öncüleri, hem abid, hem mürebbi, sosyal hayata vahiy doğrultusunda hükmedebilen, bize ve geleceğimize perspektif olabilecek niteliklere kavuşturabilmeliyiz.
Peki, nasıl ve nerede?
Bu güne kadar tarihe hükmeden İslam toplumlarının tamamı geleceklerini camilerde aradılar. Hayatın merkezine camiyi aldılar. Toplumlarını camilerden idare ettiler. Ne zaman ki bu değişti, devlet ve idare saraylara ve köşklere taşındı, işte o zaman evimizin direği kırıldı.
Cami Allah`ın evidir. Allah`ın evi her daim halka açıktır. Devlet camide olduğu müddetçe halk ile iç içe idi. Devlet, halkın idi. Ancak ne zaman ki saraylara köşklere taşındı. Halkın olmaktan çıktı. Ulaşılmaz oldu. Saltanata dönüştü.
Eğitimin de bir akidesi vardır. Bizim eğitim sistemimizin akidesini batı fikriyatı oluşturuyor. Doğal olarak toplumumuzun, devletimizin ve de geleceğimizin akidesi buna göre oturdu. Cami ise, akidesini batının oturttuğu eğitim sistemine tabi kılındı. Hayattan ihraç edildi. Sorunumuzun başlangıç noktası burasıdır.
Camilerimizi bir devlet dairesi statüsünden çıkarmamız gerekir. Eğitim sistemimizin akidesini camide belirlemeliyiz. Bunu başardığımız gün toplumumuzun ve geleceğimizin akidesini de kurtarmış oluruz.