Başkanlık sisteminin henüz pratikte olmasa dahi mevzuat olarak getirilmesi ile beraber en önemli ve zorlu etaba da girilmiş oldu. Bu da devletin temel taşlarını oturtma, kırmızı çizgilerini belirleme sürecidir. Zira başkanlık sisteminin Türkiye`nin bu iç karışıklıklarının ve belirsizliklerinin üzerine oturması mümkün değildir
Dolayısıyla başkanlık sistemi fiili olarak yürürlüğe girmeden önce, devletin renginin ve yönünün belirlenmiş, sağlama bağlanmış olması ve başkanlığın da bunun üzerine oturtulması kaçınılmazdır.
Referandumun aşılması ile beraber kritik sorunlarımız bitti, artık güzel günler gelecek diyenlerimizin hayal kırıklığına uğrayacağı aşikârdır. Şimdi belirlenmiş ajandaya göre taşları döşeme zamanıdır. Bazı taşlar sökülüp atılacak, asıl taşlar ise muhkemleştirilecektir. Sorun tam da burada başlıyor zaten: bu asıl taşlar hangileri olacaktır?
Doğrusu kavganın bu kadar erken başlayacağını beklemiyorduk. Yapılan, aslında bir bürokrasi ve devletin yeniden yapılandırılması kavgasıdır. Özellikle FETÖ`nün zayıflatılması ile beraber oluşan boşluğu doldurma savaşı zaten kaç yıldır kıran kırana sürüyordu. Şimdi iş, bürokrasiyi aşmış, devletin ana mekanizmasını ele geçirmeye dönüşmüştür.
Evet, devlet yeniden şekilleniyor. Referandumun ucu ucuna geçmiş olması, bizi çok sancılı bir dönemin beklediğini göstermişti zaten. 2019`a kadar çetin bir satranç oyunu izleyeceğiz. Hiçbir gelişme günübirlik bir politikanın neticesi değildir. Ak Parti, kurulduğu günden beri sık sık operasyonlar yaşadı, klikler yerleşti, klikler tasfiye edildi. Uzmanca dokunuşlar yaşadı. Sonuç olarak da çok renkli bir şekil aldı. Bürokrasi, sık sık renk, yön ve el değiştirdi durdu. Ak Partide ve bürokraside kim güçlü ise, devleti de onlar yapılandıracaktır. Sayın Erdoğan`ın Ak Partinin başına geçme sürecini hemen başlatmasının da nedeni budur. Zira bu çok renkli parti ile bir yere varılamayacağını en iyi kendisi bilmektedir.
Şimdi dillendirilen senaryoya göre; devletin yeni formatı ideolojilerden arındırılmış olacaktır. Bu nedenle başta “İslamcılar” olmak üzere tüm ideoloji sahipleri ve marjinal unsurlar devletten uzak tutulacak, muvazzaf olanlara da el çektirilecek, yani tasfiye edileceklerdir.
Doğrusu “devletin bekası” için ideolojisiz bir yapılanmaya gidileceğine inanmak zordur. Yapılmak istenenin eski devlet mantığının kuşatıcı bir operasyonu olmadığını kim garanti edebilir? Ya da Laik, Kemalist güç odaklarının özellikle İslamcıları, doğal olarak da hükümeti hedeflerine koymadıklarını kim söyleyebilir? Hedefe koyma sadece partinin kapatılması, darbe, hükümete el çektirme ya da şiddete dayalı bir yöntem olarak anlaşılamaz elbette. Devletin bekası için yine “Laik Devlet”e ikna veya icbar şeklinde de olabilir.
İslamcı diye tabir edilenlerin tasfiye sürecinin hemen başlatılması, işin rengini aslında ortaya koymaktadır. “Radikal İslamcıların tasfiyesi” adıyla muhafazakâr kesimlerin tasfiyesi demek, farkında olsun veya olmasın aslında Erdoğan`ın kolunun kanadının kırılması demektir. Sürecin ilginç tarafı ise; İslamcılar tasfiye edilirken, yine İslamcı diye tanınan kliklerin kullanılıyor olmasıdır. Durumun böyle olması, işin vahametini de bir yönüyle ortaya koymaktadır.
Tam da bu noktada Sayın Erdoğan`ın belki de en zor kulvara girdiğini belirtmek gerekir. Büyük imtihanı aslında yeni başladı. Belirleyici olacak olan, elbette kendi tavrı olacaktır. En büyük bedelin ödenmesinin kaçınılmaz olacağı bu normalleşme sürecinde, milletçe ödenen bedellerin heba edilmemesini ve yolun sonuna gelinmemesini temenni ederiz. Şimdi dik durmanın tam zamanıdır.