Başımıza gelenler kendi ellerimizle yaptıklarımızın neticesidir, demiştim geçen yazımda. Bu gün yaşadıklarımız, geçmişte yaptığımız hataların sonucuydu. Şimdi de gelecek kötü günlerimizi kendi ellerimizle inşâ etmeye devam ediyoruz ısrarla. Sadece kendimizin olsa hadi neyse, bütün Ortadoğu`nun ve hatta tüm ümmetin kaderine kara çalmaya çalışıyoruz. Büyük hata ediyoruz. Bu şekil bir politika ile ülkenin güvenliğini sağlamayı bir kenara bırakın, dört tarafına ateşler salıyoruz.

Amerika`yla iş tutmanın, işgaline bir şekilde zemin hazırlamanın, hatta fiili olarak yardımcı olmanın ne dünyada, ne ahirette bir cevabı olamaz. Bir izahı olamaz. Bir gerekçesi, bir ruhsatının olması mümkün değildir. Amerika`nın bir yere girmesi demek oranın altının üstüne getirilmesi demektir. Bunun örnekleri say say bitmez. Vietnam, Küba, Irak, Afganistan hepsi bunun misalleri olarak önümüzdedir. Hangisine demokrasiyi götürdü? Amerika demokrasi(!) adına bir yere giriverdi mi oranın paramparça olması, en az yüz yıl kendine gelememesi kaçınılmaz sonuçtur.

Amerika ile iş tutmanın çıkar/menfaat veya siyasi/politik olarak da bir getirisi yoktur. Böyle bir umar ile iş tutmak basiret körlüğünün âlâsıdır. Bu güne kadar kime ne vermiş veya ne kazandırmıştır ki? Onun mantalitesinde paylaşmak yoktur. Kimseye maddi olarak da siyasi olarak da zırnık koklatmaz. Literatürüne “ortaklık” diye bir kavram hiç girmemiştir. Ortaklığı tersten okur. Ortak olabilecek noktada olan biri, parçalanması gereken biridir onun için. En büyük bedeli bu ortaklara ödettirmek gibi de bir özelliği vardır.

Amerika`nın yeni politikası işgaldir. Trump çok hızlı başladı. Önceki başkan şartları çok iyi hazırlamış zaten. Onun Obama`yı eleştirmesine bakmayın. Aynı halıya ilmek ilmek dokuyorlar. İdlip`te kimyasal silahlarla yapılan katliam, fiili işgalin startıdır. Şimdi son formaliteler tamamlanıyor.

Fiili işgal süreci aslında Arap Baharının Suriye`de fitneye evrilmesi ile başlatıldı. IŞİD`in sahaya sürülmesi ile iş, çıkılmaz hale getirildi. Daha o zaman Türkiye Amerika`dan büyük bir kazık yedi. Esed`in gitmesi üzerine Amerika ile ihale tutulmuştu. Ancak derenin tam ortasında plan değişti ve Türkiye vahanın ortasında bir başına kala kaldı. İkinci kazık da PYD üzerinden geldi. Verilen hiçbir söz tutulmadı, PYD Türkiye`ye tercih edildi. Üçüncü kazık da Astana mutabakatının sabote edilmesi oldu. Barış yolunda kat edilen önemli mesafe “yanlış” bombalarla ve nihayet kimyasal silahlarla bitirilmiş oldu.

Bu kadar “kazık”lı bir yol arkadaşlığına rağmen halen Türkiye`de Amerika ile ihale tutmaya yönelik büyük bir heves var. Yakın bir tarihte A`dan Z`ye Amerika menşeli bir darbeden Allah`ın yardımıyla uçurumun kenarından dönülmesine rağmen ders çıkarılmamasını, çıkarılmak istenmemesini anlamıyoruz. Celladına tutulmak böyle bir şey olsa gerek. Bunu Rusya bloku karşıtlığı üzerinden okumak, Rusya`dan umduğunu bulamamanın acısını bu şekil bir Amerikan işbirliği ile çıkarmak ne kadar doğru?

Amerika`nın Suriye`ye fiili müdahalesini alkışlayan yeni aklın ciddi olarak sorgulanması gerekir. Yüz yıllarca acısını çekmemek için bunu yapmak durumundayız. Amerika ile fiili komşu olmak bize ne kazandıracaktır? Bunu bilmek istiyoruz. Bu, bizim hakkımız. Ümmeti ve diğer İslam ülkelerini bir kenara bırakın, biz, evet biz, Amerikanın şerrinden nasıl emin olacağız?

Yine Amerika`nın fiili olarak israile komşu olduğunu düşünün bir an. Ve sonuçlarını bir değerlendirin. Yani israilin Arz-ı Mev`ud iddiasının gerçekleştiğini tahayyül edin. Zira Suriye`nin Amerikan kontrolüne/güdümüne girmesi ile israilin kontrolüne/güdümüne girmesi arasında bir fark görmüyoruz. Amerika`yı Yahudi aklının idare ettiğini hepimiz biliyoruz.

Kimse bizi felaket tellalı olarak görmesin. Bu durum, olmayacak bir şey değil. Amerikanın Suriye`de elinin güçlenmesi, direk olarak Arz-ı Mev`ud ideali ile ilişkilidir.

Bu satırlardan kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek istiyoruz: Amerika`nın Suriye`ye yerleşmesine katkı sunmak, israilin emellerine katkı sunmaktır. Bundan bir an evvel vazgeçmek durumundayız.