Malum, cumhuriyetin kurulması ile millete rağmen, milletin değerlerinden yüz çevrilip batının müflis değerlerine dönülmüştü. İki bin yıllık devlet geleneğini, tecrübesini, siyasi, askeri ve politik dehasını bir anda atıp yerine batınınkilerini koyma süreci başlatılmıştı. Tam yüz yıldır bizi yontup yontup batının kalıbına uydurmaya çalıştılar. Katliamlar, sürgünler, darbeler, muhtıralar, idamlar ile batının bize uymayan libasına bizim bedenimizi uydurmak istediler.

Tam yüz yıl, bu şekilde geçti. Biz direndik. Onlar bizi uydurmakta ısrar ettiler. Biz direndik derken aslında kültürümüz, inancımız, geleneğimiz, fıtratımız, sosyolojimiz yani değerlerimiz direndi. Bizim aramızdan devşirilen bu batıcı vesayetçiler, bir asır boyunca bizi batının tornasında tesviye etmeye çalıştı.

Zorla güzellik olamazdı. Ne kalıbımız değişti, ne biçilen elbise üzerimize oturdu. Geçen bu yüz yılda biz çok şey kaybettik. Bir milim ilerlemediğimiz gibi batının eşiklerini aşındırdığımız halde onları dost olarak bir an bile görmedik. İşin tuhafı biz de onlara el açmaktan bir an bile bıkmadık usanmadık. Biz hep yitirdik, onlar yitirdiklerimizi heybelerine doldurdular. Zira askeri, siyasi, teknolojik, coğrafi ve de medeniyet olarak biz elimizde olanları kaybettik. Bu cevherlerimizin tamamını onların güçlerine güç katmak, hâkimiyet alanlarını tahkim etmek, çıkarlarına devamlılık kazandırmak için cömertçe ayaklarına serdik. 

Bizim sayemizde İslam ümmetine de hükmetmeyi başardılar. Biz kaybettiğimiz gibi İslam ümmetine de kaybettirdik. Bizim sayemizde ümmetin bağrında fitne kazanlarını devamlı kaynattılar. İçimizde kavgalar, savaşlar, ihtilaflar bitmedi. Birbirimizi boğazlamak için sırayla sırtımızı sıvazlayıp durdular. Adam olmamıza engel oldukları gibi bütün mal varlığımızı, zenginlik kaynaklarımızı da aldılar. Biz üretici olduğumuz halde dehşetengiz birer tüketici haline getirildik. Ve en büyük kaybımız, maalesef değerler noktasında oldu.

Küresel emperyalizmin yeni konseptinde Türkiye`nin bu haliyle dahi artık bırakılamayacağı anlaşılmıştır nihayet. Batının dostluğunun gerçek mahiyeti anlaşılmış anlaşılmasına ancak pençesinden kurtulmanın çok büyük bir bedeli olacağı da tartışmasızdır.

Türkiye yol ayırımına gelmiştir. Kemalizm`in batı hayranlığı projesi çökmüştür. Artık tercihini yapmak, istikametini belirlemek zorundadır. Ya batıya bütün değerlerini feda ederek hizmet etmek suretiyle, kendi varlığını onun varlığına armağan edecek. Ya da bu kör inadı bırakacak ve özüne dönecektir. Batının dost olmadığının anlaşılması, sadece siyasi anlamda değildir. Onların sömürgeci, çıkarcı, hâkimiyet kurma emelleri dışında bir çehrelerinin olmaması, onların değerlerinin de böyle olduğunu ortaya koymaktadır. Ne batı vesayetçiliği/batı bloku, ne de doğu vesayetçiliği/doğu bloku bu güne kadar dünyaya bir şey kazandırmamış, hep kaybettirmiştir.

Büyük bir dönüşümün yaşanacağı artık mukadder bir hal almıştır. Ancak bedeli ne olursa olsun, teşhis doğru konulmalıdır. Bu dönüşümü dayatan konjonktürün yerli olmadığı aşikârdır. Ne yapıp edip bunu yerlileştirmeli, değerlerimize, kadim mirasımıza mal etmeliyiz.  İstikamet, kendi kıblemize dönük olmalıdır. Yeni vesayetlere yüz yıl daha veremeyiz.