Türkiye`nin en önemli gündem maddesi malum, meclis genel kuruluna taşınan ve görüşülmeye başlanan başkanlık sistemidir. Meclisten ve sonrasında da halkın onayından geçmesi halinde Türkiye`nin kimyasını değiştireceği daha şimdiden görülebilmektedir.  

Zira daha görüşme safhasında bile komplikasyonları ülkenin siyasi, ekonomik, güvenlik ve politik dengelerini alt üst etmeyi başardı. Süreci sabote etmeye racih terör eylemleri, ekonomik manipülasyonlar, bunlara tepki olarak gelişen ve Türkiye`yi esir alan eski güvenlikçi konsept, gergin bekleyiş rutin hayatın sırtına karabasan gibi çökmüş durumdadır.

Küresel emperyalizm, Amerika ve batının bu sürecin karşısında konumlanarak sözü edilen tüm bu sabote girişimlerini başlatmış olması, gidilen yolun doğru olduğunu işmam etmekle beraber, var olan belirsizlikler, endişeye sevk eden hususlar ve kötü gidişatı görmezden gelmemiz de mümkün değil maalesef.

Bu gün, toplumun geleceği belirlenmeye çalışılmaktadır. Her şeyin net olması lazımdır ki ne yapılmaya çalışıldığı bilinsin, anlaşılsın ve karar ona göre verilsin. Bununla beraber yapılmaya çalışılanın toplumun içine sinmesi, derdine derman olması, yüz yıllık ızdırabını dindirmesi gerekir ki “aha tam benim aradığım şey, derdimin dermanı” denilebilsin ve sahip çıkılsın.

Ancak bu noktada değiliz. Süreç, birçok belirsizlik taşıyor.  Şimdiye kadar gördüklerimiz bizi ciddi ve haklı endişelere sevk etmektedir. Endişe uyandıran hususlara gelince:

-Anayasanın ruhuna dokunulmamaktadır. İdeoloji dayatan, ötekileştirici, vesayetçi ve dayatmacı mantık yerli yerinde duruyor. Bu gün yapılmaya çalışılan şeyin halka bakan bir tarafı yoktur. Aksine bu dayatmacı anayasa ile hükmedecek olan yürütme erkinin tartışılmaz amir olmasını sağlayan değişikliklerdir. Hele bi başkanlık sistemini getirelim. Ondan sonra anayasanın diğer sorunlu yerlerini de değiştireceğiz gibi bir anlayış ile hareket ediliyorsa bu, hiç tatmin edici değildir. Kimse karanlığa taş atmaz.

-Hükümetin söylem ve mantalitesinin her geçen gün biraz daha milliyetçileştiğini görüyoruz. “Şanlı tarih”e yapılan vurgu, gittikçe daha yüksek perdeden ifade ediliyor. Her gün,  sistem değişikliğine giden iradenin 14 yıllık bildik ekseninde ciddi bir kırılma veya kayma mı yaşanıyor, diye söylenen sayısız insanla karşılaşıyoruz. Konjonktürel tavırlar, diye izah etmek de maalesef tatmin etmiyor. İdareci ekibin konjonktürel tavır takınması belki anlaşılabilir. Ancak milliyetçi söylem, eğer toplumsal çapta artış trendindeyse bu, dönüşümdür. Hâlbuki yüz yıllık acı tecrübemiz, bu mantalitenin bütünleştirici olmadığını kanıtlamıştır.

-Anayasanın etnik ayırımcılığından tevellüd bir Kürt meselemiz var. Türkiye`nin en önemli meselesi sayılır. İstisnasız bizim tüm düşmanlarımızın suiistimal ettiği, bu damardan başımıza çoraplar ördüğü yumuşak karnımız. Bu konuda büyük bir toplumsal beklenti oluşmuştur. Bunun kökten çözümü; anayasanın bütünleştirici bir yapıya kavuşturulması, etnik ayırımcılıktan arındırılmasıdır. Toplum, gözlerini açmış, bu yönde bir iradenin belirmesini beklemektedir. Bu dönüşümün en müphem kalan meselesi her halde budur.

-Bu gün tam anlamıyla güvenlikçi bir konsept iş başındadır. Bu konseptin başındakiler de maalesef ulusalcı, 28 Şubatçı, laik mantık sahipleridir. Devletin bütün kurumları bu gün bu mantıkla hareket eden MİT ve Emniyet istihbarat raporları doğrultusunda hareket etmekte ve dost düşman tanımlaması buna göre yapılmaktadır.

İnşallah öyle olmaz ancak korkulan oldu gibi. Halkın devrimi çalınmak üzeredir. Şimdi sorulan soru şu: Böyle mi olacaktı. Veya böyle mi devam edeceğiz yola. Kamuoyunda tüm bu durumlar cevap beklemektedir. Bu soru işaretleri ve bu olumsuz tablo ile halkın bir referanduma gitmesi ne kadar doğrudur. Bu hususlarda radikal müdahaleler yapılmalı ve toplum rahatlatılmalıdır. Toplumsal itimat, çok ağır bir sorumluluktur. Bu gün bu itimat oluşmuşsa gereğini yapmak, hükümetin boynunun borcudur. Buradan hatırlatmış olalım.