Depremin üzerinden bir ay geçti. Eskisi kadar olmasa da halen sarsılmaya devam ediyoruz bu arada. Halktaki korku, şok, kaybedilen canlar, yıkılan ev ve işyerleri ve yitirilen mal varlığı ile bütün bunlardan hasıl olan yaralar halen sarılmayı bekliyor. Yapılması gereken o kadar çok şey var ki, henüz ilk etapta yapılması gereken acil işler dışında diğer bütün işler yerinde duruyor.
Yer yer çadır sorunu devam ediyor. Henüz parklarda ve sokaklarda binlerce insan kalıyor. Bazı çadırlarda iki üç aile birlikte kalmaya devam ediyor. Konteyner kentler kurulmaya devam ediyor. Ancak bu da yavaş ilerliyor. Kalıcı konutların inşa edilmesi, yıkılan şehirlerin alt yapısı ve üst yapısı ile yeniden yapılması gibi önemli hususlar da olduğu gibi duruyor.
Asrın felaketi olarak adlandırılan bu depremin yaralarının öyle bir ayda sarılmasının mümkün olmadığını elbette biliyoruz. Hükümeti ile muhalefeti ile ve de elbette ki halkı ile bu yaralar sarılana ve ağır deprem riski bütün şehirlerde bertaraf edilene kadar en önemli günden maddesi bu konu olmalıdır. Yanı sıra icraat anlamında da en önemli proje bu olmalıdır. Bütün çılgın projeler buna kanalize edilmeli, Türkiye’de beklenilen deprem standartları yeniden ele alınmalı ve bütün alt ve üst yapı standartları bu ‘yeni durum’ doğrultusunda hazırlanmalıdır.
Çünkü neredeyse artık depremler yüzeyde gerçekleşiyor Türkiye’de. Bu, sarsıntı ve yıkım gücü çok daha yüksek deprem kuşağı demektir. Daha önce Türkiye’de en yüksek depremlerde dahi en fazla 20 santim sapma gösteren binalar, son Kahramanmaraş depremlerinde 60 santime kadar esneme ve sapmaya maruz kalmıştır. Dolayısıyla bu yeni deprem kuşağı bütün ezberleri bozmuş, her şeyin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Böyle bir durum ile karşı karşıya olduğumuz halde halk, siyaset kurumu ve hükümet olarak herkes üzerine düşeni yapıyor mu, buna da bakmak gerekir. Hükümet, izahı mümkün olmayan ilk iki günkü geç müdahaleyi telafi edebilme anlayışı ile sahaya hakim olmaya çalışıyor. Ancak henüz telafi edildiğini söylemek mümkün değil. Muhalefet ise eleştirmekten, siyasi malzeme haline getirmekten başka bir şey yapmış değil maalesef. Muhalefet kanadında masayı muhafaza edebilmek ve seçimi kazanmaya dönük bir güç oluşturmak için canhıraş bir koşuşturma içerisine girmiştir. Oysa yaraların sarılmasına bu kadar odaklanılsaydı birçok şey çözülürdü diye düşünüyorum. Ancak öyle yapmadılar. Sadece eleştirmek, hükümetin açıklarını yakalamak ve bunun üzerinden vurmak için sahaya indiler. İndikleri zaman elleri tozlanmadı bile.
Doğrusu bu enkaz yerde iken, halen dünya kadar insanımızın cenazesine dahi ulaşılmamış iken muhalefetin yıkılan şehirleri unutup kendi makam ve mevkilerinin derdine düşmesi, insani anlamda izah edilmesi imkansız bir pozisyondur. Enkazların üzerinde tepinmektir. Oysa muhalefet, depremin yaralarının sarılması konusunu gündeminden hiç düşürmemeliydi. Hükümet başka konulara yönelse bile muhalefetin buna müsaade etmemesi gerekirdi.
Bu ülkede ister iktidar olsun isten muhalefet, kim memleket meselelerini bir kenara bırakıp kendi ikbalinin derdine düşerse insanlığa en ağır darbeyi vurduğunun farkında olmalıdır. Adı, sanı, makamı ne olursa olsun fark etmez.
Enkazların üzerinde tepinmekten vazgeçin!
Şehzade Demir