Seçmenin en kârlı çıktığı dönemin seçim arifeleri olduğu realitesi bir Türkiye klasiği haline geldi. Buna sevinmeli mi yoksa üzülmeli miyiz? Siz takdir edin. Seçim yaklaştıkça seçmeni etkilemek için atılan adımlar da arttı malum. Seçimler de olmasa, üst üste yığılan sorunların altında toplumun alacak nefesi kalmazdı her halde.
Asgari ücrette yapılan iyi artışlar, yüksek enflasyon nedeniyle daha erimeden, bir iki aylığına da olsa vatandaşa bir nefes aldıracak gibi. Emekli ve memura da iyi bir artış yapılması bekleniyor. EYT’liler için yapılan düzenleme de EYT’liler için oldukça sevindirici oldu. Bu dönemde küskün seçmenin gönlünü alacak her türlü adımın atılacağından kuşkumuz yoktur. Bir taraftan mağdur vatandaşlar ile empati kurduğumuzda elbette seviniyoruz. Ancak insani, vicdani ve de adaletin gereği olarak atılması gereken adımların seçim dönemine kadar bekletilmesine ise elbette üzülüyoruz. Ancak bugün ben işin bu tarafında değilim.
Dikkati çekmek istediğim husus; sözünü ettiğim bu olumlu adımlar daha çok hükümet için faydalı olan ve sandıkta oy getirebilecek icraatlardır. Yakın bir tarihte başörtüsü ve aile tanımına dair bir anayasal değişiklik teklifi iktidar partisi tarafından meclise sunuldu. Aslında bundan da önce Kemal Kılıçdaroğlu, başörtüsüne yasal çözüm teklifinde bulunmuş ve bu sorunu kendisinin çözeceğini söylemişti malum. Hükümet, başörtüsünün yanına aileyi de koyarak kökten çözüm anlamında anayasal değişiklik yapalım diyerek hodri meydan diyerek karşılık verdi. Buraya kadar ki gelişmeler kamuoyunun da malumu.
Bu iki düzenleme Türkiye’nin en büyük sorunlarından iki tanesini çözmeye yönelik bir adım olduğu için hükümetin 20 yıllık iktidarının en önemli icraatı olmaya aday bir girişimdir. Bu nedenle karşı çıkanı çok olacağı gibi sevineni de o oranda çok olacaktır. Bu adım, seçimden ve günübirlik politikalardan ziyade değerleri koruma, nesli koruma, geleceği koruma ve toplumun temel dinamiklerini güvence altına almaya müteveccih hayati önemde bir girişimdir. Muhalefetin başörtüsüne yasal düzenleme girişimini boşa çıkarmak dışında aslında seçim için büyük risk oluşturabilecek bir süreçtir.
Yani bu düzenleme iktidar için değil, aslında halk için çok önemlidir. Hükümetin bu konuda toplumu oyalaması, süreci uzatması ve oluşan fırsatı heba etmesi; toplum açısından asla af edilemeyecek bir şey olur. Hükümet bunu heba etmemelidir. Şimdiye kadar hiçbir parti bu düzenlemeye aleni karşı çıkmamıştır. Muhalefetin kendini bağladığı bir konjonktürde sırf seçim endişesi nedeniyle sonraya bırakılması kabahat olarak hükümete yeter de artar bile.
Hükümeti siyasi, maddi, konjonktürel ve ikbal anlamında hiçbir menfaat beklentisi içine girmeden, iktidarda olmanın gerektirdiği bir sorumluluk anlayışı ile ve topluma karşı mutlaka yapılması gereken bir vazife olarak görmeye, bunun sonucu olarak da ivedi bir şekilde bu düzenlemeyi meclisin gündemine getirmeye davet ediyoruz.
Başörtüsüne ve aileye anayasal güvence kazandırılması, hükümetin iktidara geldiği ilk günden şimdiye kadar ki temel misyon ve vizyonunu da ifade ediyor aynı zamanda. Toplumun sorgusuz sualsiz desteğinin nedeni de bu misyondur. 20 yıldır yapılmayan şey, şimdi büyük bir fırsat olarak masaya gelmiş bulunuyor. Bu vizyon, hükümet için bağlayıcıdır. Öyle ise şimdi 20 yıldan beri lafzen veya manen topluma verilen sözü yerine getirme zamanıdır.
Bunun aksi; 20 yıllık bir çelişki ve manipülasyondur. Bunun diyeti de çok ağır olacaktır.