En baştan belirtmek isterim ki patlayan bombalara en büyük misilleme yasal ve anayasal adımlara hız vermektir.

Her seçim döneminde olduğu gibi, siyaseti dizayn etmenin en çirkin ve vahşi yöntemi devreye konuldu. Bombalarla masum insanların kanının akıtılması suretiyle süreç yönlendirilmeye çalışılıyor maalesef. En kalabalık sokak ve caddelerde bombalar patlatılarak dehşet üretmenin çözüm olmadığı, bunu yapan malum odakların emellerine asla varamayacakları yıllardan beri ortaya konulan bu acı tecrübelerle anlaşılmıştır. Bunun bir kez daha denenmek istenmesi ise vahşeti yöntem olarak tercih edenlerin acizliklerinin ve başka yöntem geliştirmemelerinin açık göstergesidir.

Kan ve gözyaşı üzerinden siyasi rant devşirmek asla siyaset üretmek ve memleketin sorunlarına çözümler ortaya koymak değildir. Bu yöntem aslında çözümsüzlüğü dayatmak, siyaseti akim bırakmak ve savaş ağalığını bir kez daha tedavüle sokmaktır.

Zaten bu memleketin en önemli sorunu 50 yıldan beri savaş baronlarının karşılıklı olarak bir birlerini besleyerek siyaset kurumunu, halk inisiyatifini ve normalleşmeyi akim bırakmaları değil midir? Yine başa mı dönülecektir? Eğer başa dönülecekse, siyasete meydan bırakılmayacak ve siyaset kurumları bu şekilde işlevsiz bırakılacaksa o zaman siyasi partiler kurmanın, sivil çözümlerden söz etmenin anlamı nedir?

Yıllardan beri söylüyoruz; karşılıklı olarak bir birlerini besleyen güvenlikçi politikalar, bu memlekette kardeşliğin, temel hak ve özgürlüklere dair sorunların çözülmesinin en büyük düşmanıdır. Bu yöntemi tercih edenlerin kardeşlik, adalet, eşitlik, temel haklar ve özgürlükler gibi bir dertleri asla olamaz.

Yapılmak istenen şey aslında açıktır ki çözümün asıl adresi olan siyaset kurumuna savaş açmak, racon kesmek ve aslında çözümsüzlükten yana irade ortaya koymaktır. Biz bu filmi defalarca izledik. Filmin ana konusu aslında çözümsüzlüktür. Mevcut statükoculuğun devamıdır. Önce beş yıl, on yıl toplum siyaset ile meşgul edilir, sivil ve siyasi iradeye saha açılır. Bu süreçte artık herkesin az çok ne olduğu, ne istediği bir şekilde ortaya çıktıktan ve asıl çözümün kardeşlik, adalet, haksızlık ile hukuksuzlukların nihayete erdirilmesi olduğu anlaşıldıktan sonra aniden bombalar patlar, karşılıklı güvenlikçi politikalar ve savaş naraları ortalığı toza dumana katar. Tam da bu hengamede son söz söylenir; savaş ortamında siyasi çözümden söz edilmesi ve hukuki adımların atılması, teröre taviz vermek ve ülkeyi bölmektir, denilir. Böylece film tekrar başa sardırılır.

50-60 yıldır bu kısır döngüden çıkamadık. Artık bunun aslında bir tercih olduğunu mu düşünelim? 50-60 yıl boyunca soruna bir teşhis konulamamasının, bir çözüme kavuşturulamamasının başka nasıl bir izahı olur ki?

Tekrar tekrar izlenen bu filmden anlaşılması gereken husus bize göre; sivil ve siyasi çözüme herkesin her şeye rağmen dört elle sarılmasıdır. Savaş baronlarına ve patlayan bombalara rağmen İslami ve insani temel hak ve özgürlüklerin önünün açılması; yeni, sivil, adil ve meşru bir anayasanın yapılması; ötekileştirici politikaların rafa kaldırılmasıdır.

Bilmek gerekir ki bu tür saldırılara en büyük misilleme yasal ve anayasal adımlar atmaktır.