Sapıklığın dünyada geldiği nokta, artık bütün değerleri tehdit edecek bir boyuta gelmiştir. Dünyadaki durumla doğru orantılı olarak Türkiye’de de maalesef durum hiç iyiye gitmiyor. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sapıklar artık kendi sapıklıklarının bir hak olduğunu iddia ederek bütün değerlere meydan okurcasına aleni olarak sokaklarda seslerini yükseltmeye başladılar. Mevcut durum artık sadece aile kurumunun da ötesinde insanın fıtratını ve tabiatın doğal yapısını dahi değiştirmeye, bütün insanlığı büyük hastalık ve tehditlere maruz bırakacak bir noktaya gelmiştir.

Bu durum geleceklerini, medeniyetlerini ve kendi toplumlarının değerlerini önemseyen devletleri harekete geçirmiş, yasal ve sosyal tedbirler geliştirmeye yöneltmiştir. Rusya gibi ülkeler dahi artık sapıklıklara karşı ciddi tedbirler geliştirmeye başlamış, sapıklığı savunmayı dahi büyük suçlar kapsamına alarak ağır müeyyideler koymuştur.

Türkiye’deki durum ise hakikaten ahlak ve erdem sahibi herkesin ar damarını çatlatacak bir noktadadır. Sapıklığı serbest kılan bir mevzuat yoksa da onu yasaklayacak, savunulmasına engel olacak bir mevzuat da maalesef yoktur. Bu durum, onlara geniş bir hareket alanı açmakta, toplumsal alanlarda, medyada ve diğer bilişim platformlarında boy göstermelerine imkan sağlamaktadır.

Bu durum, geleceğimizi, ahlak, erdem ve değerlerimizi ciddi anlamda tehdit etmektedir. Buna karşı ivedi bir şekilde harekete geçmek, sapıklığın yasaklanması, yasal ve sosyal tedbirler geliştirilmesi bir zarurettir. Bu anlamda harekete geçmek, herkesten önce icra makamında bulunan hükümetin öncelikli görevi, insanlığa karşı en büyük sorumluluğudur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi hususunda geri kalmak, hele hele siyasi rant gerekçeleri ile tedbirler geliştirilmesinden kaçınmak, çok ağır sonuçlar doğuracaktır.

Bu konu, topluma hizmet etmeyi amaçlayan bütün siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bütün kesimlerin ortak paydası olmalı, farklılıklar üstü olarak telakki edilmelidir. Sayın Cumhurbaşkanının tesettüre anayasal güvence oluşturulması ile birlikte aileye de anayasal güvence getirilmesi çağrısının büyük bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. İktidarı, muhalefeti ile bütün partilerin tesettür ve aileye anayasal güvence sağlanması hususunu seçim ve siyasi ikbal gibi var olan sapıklık tehdidine nazaran basit kalan konulardan ayrı görmeleri, bunu insanlığa ve değerlerimize karşı yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk, bir vazife, bir yükümlülük olarak kabul etmeleri gerekir.

Malum olduğu üzere mevcut Anayasa'nın 41. Maddesi aileyi, “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ifadeleriyle tanımlıyor. Bu tanımlama, toplumumuzun inanç, kültür ve değerlerindeki aile kurumunu tarif etmekten çok uzak kalmakta ve sapıklara geniş bir alan açmaktadır. Aile tanımında kadın ile erkek arasında yapılacak evliliğe, ebeveynliğe ve çocuklara mutlaka net bir vurgu yapılmalıdır.

Bu konuda siyasi partileri, medyayı, ilgili bütün sivil toplum kuruluşları ile toplumun tamamını sorumluluk almaya ve bu konuyu gündemleştirmeye davet ediyoruz.