Anayasa Mahkemesi, Kürtçe isim olan “Ciwan”da bulunan "w" harfinin “v” olarak değiştirilmesinin özel hayata ve aile hayatına saygının ihlal edilmediği sonucuna vardı. Nüfus müdürlüğünün “w” harfini “v” olarak değiştirmesi kararı, 2014 yılından beri yargının bütün kademelerini dolaşarak nihayet Anayasa Mahkemesinin de aynı kararı vermesi ile iç hukuk tükenmiş oldu. Hak ve özgürlükler asrı olarak ifade edilen 21. asırda, insanların kendi dil, kültür ve geleneklerine göre çocuklarına isim verememesinin kabul edilir bir tarafı yoktur bana göre.
Toplumda var olan bütün dillerin serbest olduğunun iddia edildiği, isteyenlerin Kürtçe, Arapça veya farklı dillerde konuşabildiği, Kürtçe televizyon kanallarının aktif olduğu bir Türkiye’de bu yasak niye? İnsanların kendi kültürlerine göre çocuklarına isim dahi verememesi kültürlere yönelik bir asimilasyon ve yok sayma değil midir? Bu durum, sahada var olan fiili durum ile mahkemeler arasında bir “tezat”tır.
Sorun, 29 harf ile sınırlı Latin alfabesi midir yoksa işin içinde farklı amaçlar mı vardır bunun da aslında anlaşılması lazımdır. Alfabenin 29 harf ile sınırlı olması ilahi bir vahiy olmadığına göre alfabenin Anadolu’da yaşayan bütün kültür ve medeniyetlerin ihtiyaçlarını karşılayacak şümulluğa kavuşturulması gerekir. Adaletin tesisi, dil ve kültürlerin devamlılığının sağlanması için de bu bir zorunluluktur. Dolayısıyla alfabede yer almayan “w”, “q” ve “x” harflerinin ivedi bir şekilde alfabeye dahil edilmesi gerekir.
Bana sorarsanız, Türkiye’nin bu tartışmaları çoktan aşmış olması lazımdı. Bu memlekette yaşayan insanlar bu resmi hak etmiyor. Asırlardan beri bu memlekette farklı etnisitelere sahip insanlar kardeş olarak yaşadıkları halde mahkemelerin soğuk duvarlarıyla aynı soğuklukta olan bu karar kardeşliğimize zarar vermektedir. Ciwan, genç demektir. Bu isim konulunca memleket mi bölünecek? Ülkenin bekası mı tehlikeye girecek? Açıkçası artık bu memlekette bu paranoyaların aşılması gerekir.
İnsanları ötelemek, kültürlerini yok saymak ve onların kendilerini bu memlekete ait olduklarını hissetmelerini engellemek mi bölücülüktür yoksa insanların kendi kültürlerine, değerlerine ve hassasiyetlerine göre rahat bir şekilde yaşayabilmeleri mi? Bu soruya doğru cevap verilmediği müddetçe sorunlarımız hiçbir zaman çözülmeyeceği gibi hepimizin düşmanı olan dış mihrakların elleri de içimizden çıkmaz.
Selçuklularda var mıydı böyle bir uygulama, ya da Osmanlılarda? Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Arnavut Türk ve diğerleri, böyle bir inkar, yok sayma ve asimilasyona tabi tutulmadıkları için aynı çatı altında yaşayabiliyorlardı. Bugün bu toplumların her birinin bir tarafa dağılmasının, aynı çatı altında yaşayamamalarının tek sebebinin bu ırkçı, inkârcı zihniyet olduğunu işin muhatapları kabul etmese de bu bir realitedir.
Merak ettiğim bir diğer husus; Anayasa Mahkemesinin Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanlarında yer alan diğer dillerden isimler hakkında aynı kararı verip vermeyeceğidir. Arapça örneğin. Ve daha birçok dilde var olan isimler. Şu an var olan isimlerin %50’sinden fazlası Arapça zaten. Ali mesela. Ömer, İrfan, Muhammed ve diğerleri. Belki de yüzde 50’nin de üzerinde bu oran. Yoksa bu yasak, sadece Kürtçe’ye yönelik bir yasak mıdır?
Oysa insanlar rahat bırakılsa, herkes kendini yaşayabilse ve herkes kendini bu memlekete ait hissedebilse … Çok mu kötü olurdu? Her şey daha güzel olurdu elbette hiç şüphesiz. Görüldüğü kadarıyla bu memlekete bu güzelliği yedirmek istemeyen odaklar vardır. Biz ümitliyiz. Allah’ın izni ile bir gün bu kısır döngüyü hep birlikte kıracağız. Kırmak zorundayız.