13 Mart Pazar günü Irak Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Erbil/Hewlêr’e füze saldırıları oldu malum. Yaklaşık 14 balistik füze ile yapılan saldırının Amerikan başkonsolosluğunun bulunduğu mevkiinin çevresine yapıldığı, MOSSAD’ın bazı eğitim ve operasyon merkezlerinin vurulduğu, her ne kadar basına düşmemiş ise de birçok MOSSAD ajanının öldürüldüğü konuşuldu. İran Devrim Muhafızları yaptıkları açıklama ile saldırıyı üstlendiler. Erbil’deki MOSSAD üslerinin boşaltılmaması ve İran’a yönelik tehdidin bertaraf edilmemesi durumunda var olan diğer 3 üsse daha saldırı yapılacağı uyarısında bulunuldu.

Bu açıklamalar doğru veya yanlış, onu tartışacak durumda değiliz elbette. MOSSAD’ın Erbil’de üsleri var mıdır yok mudur bunu da tartışmıyoruz. Ancak Kürdistan bölgesinin birçok yerinde Amerikan üslerinin var olduğu bir realitedir. Dünyanın sayılı büyüklükteki büyükelçiliklerinden bir tanesi de şu an Erbil’de yapım aşamasındadır.

Bu, öyle bir olaydır ki nereden tutsan elinde kalıyor maalesef. Kürdistan’ın egemenliğinin ihlal edilerek, dış güçlerce memleket içinde bazı hedeflerin vurulması, büyük tahribatların meydana gelmesi ve Kürdistan yönetiminin egemenliğinin yok sayılmasına elbette bütün Kürtler gibi ben de üzüldüm. Kürt coğrafyasının bölgedeki ülkelerin vekâlet savaşı sahasına dönüşmesi, Kürtlerin zarar görmesi, şehirlerinin yıkılması ve Kürt vatandaşlarının ölmesi artık bitmelidir. Bunun halen devam ediyor olması üzüntü vericidir.

Üzüldüğüm bir diğer husus da; Kürdistan bölgesel yönetiminin topraklarının birçok yerinde Amerikan üslerinin bulunması, buraların sömürü, işgal, katliam ve operasyon merkezleri olarak kullanılarak özellikle Müslümanlara yönelik saldırı ve katliamların buralardan yönetilmesidir. Bir yerde Amerikan veya MOSSAD üssü var ise, o coğrafyada yaşayan hiç kimse güvende olamaz. Ne canları, ne malları, ne mahremiyetleri ve ne de kurumsal anlamdaki yapıları… Bugün MOSSAD ve CIA, bölge ülkelerinin tamamında operasyonlar yapmakta, hiçbir ülkeyi adam yerine koymadan istediği yeri vurmakta, katliamlara imza atarak yakıp yıkmaktadır.

Her vurduğu yer için de kendisine göre bir gerekçe üretip meşruiyet de oluşturarak herkesin aklı ile alay etmektedir. Dünya jandarmalığına soyunmaya çalışan Amerika, özellikle İslam Coğrafyasında Siyonist rejimin güvenliğini sağlamayı faaliyetlerinin merkezine almıştır. İşgal rejimi için tehdit oluşturabilecek bütün ülkeler, Amerika’nın ve Siyonizm’in potansiyel düşmanı, aynı zamanda hedefidir.

Bu hakikatten hareketle; Bölgesel Kürt Yönetiminin kendi topraklarında saha açtığı devlet ve yapıların başka ülkelerin aleyhine faaliyetlerde bulunması ve onları tehdit edecek bir pozisyon almaları aslında herkesten önce Bölgesel Kürt Yönetimi için büyük tehdittir. Buna müsaade edilmemelidir. Zira bu tür durumlar, öncelikle Bölgesel Kürt Yönetimi için tehdit oluşturmakta ve bağımsızlık ile egemenliğini hiçe saymaktadır.

Hiç birini istisna etmeden; dış güçlerin hiç birinin güvenli bir partner olmadığını bir kez daha vurgulamak isterim. Bunu en iyi bilen aslında Kürdistan Bölgesel Yönetimidir. Her birinin kendi menfaatleri ve kendi stratejik hedefleri doğrultusunda şekillenmiş bir ajandaları vardır. Her geçen gün özgül ağırlığı artan Kürdistan Bölgesi, dış güçlerin de daha fazla yatırım yaptığı bir saha haline geldi. Bu durum, Kürdistan Bölgesi ve tüm Kürtler için hayra alamet değildir.

İran, Irak, Türkiye ve Suriye çemberinde yer alan Bölgesel Yönetimin, geleceğe dair haklı endişelerini elbette okumak gerekir. Ancak ileride inisiyatifi tamamen ele geçirme potansiyeline sahip dış güçlere de dikkat edilmelidir.