Ayasofya Camisinin açılıp açılmaması konusu hararetli bir şekilde tartışılmaya devam ederken bir yandan da Danıştay’ın nasıl bir karar aldığı hususu merakla beklenmektedir. Aslında Ayasofya açılsın veya açılmasın, yaşanan tartışmalar Ayasofya’nın kimler tarafından niye veya ne karşılığında müzeye çevrildiği hususunun açığa çıkmasına vesile olması açısından bence faydalı olmuştur.

Öncelikle belirtmek isterim ki; Ayasofya her ne kadar kilise olarak ta 360’larda inşa edilmiş ise de 1453 yılında “Kılıç Hakkı” olarak camiye dönüştürülmüş ve Müslümanların fetihlerinin, hâkimiyetlerinin sembolü haline gelmiştir. Bu nedenle de en kısa zamanda cami olarak ibadete açılmalıdır. Osmanlı büyük fetihlerde, o yerde artık İslam bayrağının dalgalandığını göstermek için sembol bir yapıyı camiye çevirmekteydi. Bu, savaşın doğal bir sonucudur ve Ayasofya da Fatih Sultan Mehmet’in fethinin nişanesi olarak camiye dönüştürülmüştür.

Camiyi müzeye çeviren bakanlar kurulu kararının sahte olduğu, kararnameye Atatürk imzasının atılmasının Mustafa Kemal’e meclis tarafından Atatürk soyadının verilmesinden önce olduğu, kararnamenin resmi gazetede hiç yayınlanmadığı hususlarını geçiyorum. Bunlar iddia olarak bir kenarda dursun. Ancak bakanlar kurulu toplantısı sonrasında caminin müzeye çevrildiği hususu tartışmasızdır. Zira devlet kayıtlarında da mevcuttur. İstanbul’da yeteri kadar caminin var olduğu, Ayasofya’nın gelirlerinin bitme noktasına geldiği, bu nedenle müzeye çevrilmesinin daha faydalı olacağı gerekçesiyle bu karar alınmıştır.

Ancak o dönemde yazılmamış gerçekler vardır. Bu gerçekleri konu edinen belgeler, yazılmış kitaplar ve anılarını yazan dönemin ilgili şahısları vardır. Bu bilgilere göre Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinin Mustafa Kemal’in “hümanist bakışı ve uygarlık anlayışıyla” izahı mümkün değildir maalesef. 1918 yılında İstanbul işgal edildiği zaman dahi işgalcilerin müdahalesine maruz kalmayan Ayasofya Camisi 1934 yılına kadar en önemli protokol camisi olarak hizmet görmüştür. Kabine toplantılarına genelde katılmayan Mustafa Kemal, son toplantıya katılarak caminin müzeye çevrilmesini temin etmiştir.

Bu kararın bazı uluslararası ilişkiler neticesinde alındığı görülmektedir. İspanya’daki Endülüs yadigârı Kordoba camisinin müze statüsünün Ayasofya’nın müze statüsünün devamına bağlı olduğu söylenmektedir. Eğer Ayasofya camiye dönüştürülürse Kordoba müzesinin de tamamen kiliseye dönüştürüleceği iddia edilmektedir. Aynı şekilde Ayasofya’nın cami yapılması durumunda Türkiye’nin uluslararası bazı yaptırımlara muhatap olacağı iddiası da vardır. Bu iddialar da bir kenarda dursun.

İşin en önemli tarafına gelecek olursak;

1922’de, Lozan Barış Konferansı başladığı sıralarda Ingiliz “gazeteci” Grace Mary Ellison Ankara’ya gelip M. Kemal ile görüşür. Ellison o dönem Vatikan’da Papa olan 11. Pius’un barış için büyük isteğini M. Kemal’e iletir ve Hıristiyanlara karşı cömert davranışının ne olacağını sorar. Mustafa Kemal Ellison’a; “Hıristiyanlara dünya gözünde layık olan onuru vermek için, elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız ve Ayasofya’yı bir cami olarak korumakla, Katolik kilisesinin gerçekten haysiyetini incitiyorsak, onu, ya bir müzeye çevireceğiz, ya da tamamen kapatacağız. Hiç kimse bizim, bilerek, planlı Hıristiyan kilisesini incittiğimizi söyleyememelidir.” Cevabını verir.

Doğrusu ben şaşırmadım. Ama bunları bilmeyen çok kişinin başından kaynar sular döküleceği muhakkaktır. Ellison, M. Kemal ile yaptığı görüşmeyi ve Ankara’daki izlenimlerini, “An Englishwoman in Angora” başlığıyla kitaplaştırıp 1923’te ingilizce neşretti. M. Kemal’in hâkim olduğu Türkiye’de ise bu kitaba itiraz eden, yukarıdaki iddiaları tekzip eden kimse çıkmadı. Günümüzde de bunu yalanlayan resmi bir açıklama söz konusu olmamıştır. Hıristiyanların haysiyeti için Sultan Fatih’in emaneti olan koskoca Ayasofya Camii’nin kapatılarak Müslümanların haysiyetinin hiç düşünülmemesinin bu topluma izah edilebilir bir tarafı var mıdır bilmiyorum.

Papanın barış isteğini geri çevirmeyerek Ayasofya’yı müzeye çeviren aklın bunu ne karşılığında yaptığını kamuoyu değerlendirsin. Ayasofya hakkında Lozan görüşmelerinin yapılmaya başlandığı süreçten müzeye çevrildiği 24 Kasım 1934 yılına kadar toplumdan gizlenmiş başka hangi hakikatler var doğrusu bilmek istiyoruz. Ayasofya hakkında üzeri örtülen her ne varsa bunların toplumla paylaşılması gerekir.