Corona virüsü bir yandan yayılmaya devam ederken bir yandan hayat da devam etmektedir. Coronaya karşı toplumsal duyarlılığın kazanılması hususunda iyi mesafe alındı. İnşallah hep beraber onu yeneceğiz. Ancak tedbirler hayatı biraz daha etkileyecek ve hareket alanımızı daraltacaktır. Buna da hep beraber hazırlıklı olmamız gerekir.

Diğer taraftan dediğim gibi hayat da devam etmektedir. Bütün gündemimizin virüs olduğu bir süreçte, arada belki on yıllarca hayatımızı ciddi anlamda etkileyecek ve belki de virüs kadar daraltacak düzenlemelere de imza atıldığını görüyoruz. Toplumda yeteri kadar tartışılmadan meclisten geçirilen dernekler yasasındaki değişiklikler gibi. Anayasada ve uluslararası hukukta sivil örgütlenme özgürlüğünün, kişisel verilerin korunmasının güvence altına alındığı bir düzlemde, bu değişiklik ile sivil örgütlenme özgürlüğünü neredeyse bitiren, bu tür STK’lara üye olan, faaliyetlerinde bulunan, hatta onlardan istifa ederek yollarını ayıranlar dahi fişlenerek “devletin hafızası”na kaydedilmektedir. Bugün bir STK adına faaliyetlerde bulunmak erdem iken, devlet referansı ile yapılır iken, yarın farklı bir anlayışın iktidarında bu faaliyetler bir anda suç unsuruna dönüşebildiği için bu fişlemeler ve devlet hafızası neredeyse bütün toplumun hayatını zindana çevirebilmektedir.

Bu nedenle, gündemin en meşgul olduğu süreçlerde dahi siyaset kurumunun gündemine dikkat etmek ve oldubittilere karşı toplumsal bir duyarlılığı devamlı canlı tutmak çok önemlidir. Şimdi yine gündemde bir infaz düzenlemesi vardır. Mecliste bulunan partilerin de taslağı verilen düzenlemenin bir oldubittiye getirmemelerini temenni ediyoruz. Zira mevcut taslak, tam anlamıyla bir adaletsizlik ve hukuksuzluk örneğidir. Zira mahkûm sınıflarının bir kısmının kapsama alındığı, bir kısmının ise alınmadığı, devletin affetme yetkisi bulunan sınıfların affedilmediği, af etme yetkisi olmayan sınıfların ise kapsama alındığı bir taslak adaletten ve hakkaniyetten çok uzaktır.

Corona virüsü nedeniyle toplum olarak ağır bir tehdit ile karşı karşıya kaldığımız bir durumda en büyük risk oranının cezaevlerinde yaşayan mahkûmlar için söz konusu olduğu muhakkaktır. Bu durumda onların can güvenliğini sağlamanın devlet güvencesinde olduğu realitesi karşısında devletin kalkıp mahkûmlar arasında seçim yapması, bir kısmını bırakması, bir kısmını cezaevinde tutmaya devam etmesi ne hukukidir, ne insanidir ne de vicdanidir. Toplumsal ağır bir imtihan ile karşı karşıya kaldığımız bugünde, mahkûmlar arasında hiçbir şekilde ayırım yapmayacak, herkesin dosya durumuna göre istifade edebileceği bir düzenleme dışında hiçbir düzenleme adil olamaz. Bazı mahkûm sınıflarının dışarıda tutulacağı bir düzenlemeye asla tevessül edilmemelidir.

Açıkça ifade etmekte fayda vardır; hükümet bir insanlık imtihanı ile karşı karşıyadır. Hastalık karşısında hiç kimsenin can güvenliğinin söz konusu olmadığı bir süreçte af gibi hassas bir konuda dahi siyasi beklentiler ve dengelerin öncelenmesi ve mahkûmların buna alet edilmesinin ahlak anlamında hiçbir izahı olamaz.

Bütün toplumun hayatını ciddi anlamda ve on yıllarca etkileyen yasal düzenlemelerin oldubittilere getirilerek kanunlaştırılması geleneğinin de bir an önce terk edilmesi gerekir. Özellikle AK Parti’nin de bu geleneğin dümen suyuna gitmesini anlamak mümkün değildir.