Pazar günü nihayet İstanbul mükerrer seçimleri yapıldı ve maraton bitti. Neredeyse bütün partiler, bir ay boyunca Türkiye’deki bütün teşkilatları ile İstanbul’da idi. Şaibesiz, şeffaf ve herkesin gözü önünde bir seçim yaşandı. İstanbul seçimlerine iki taraf da çok önem atfetti. Ki hakikatte de öyledir. Zira bu güne kadar İstanbul’u yönetmek ile Türkiye’yi yönetmek neredeyse aynı anlama geldi. İstanbul’da başarılı olan siyasi anlayış, kısa bir dönem sonra Türkiye’ye de hakim olmaktadır. Bu açıdan İstanbul’a bu önemi atfedenler haksız değildir.

Seçim sonuçları elbette çok şey ifade ediyor. İptal edilen ilk seçimlerin ardından alınan bu sonuçların doğru okunması ve doğru çıkarımların yapılması partilerin ve Türkiye’nin geleceği açısından çok önemlidir. Öncelikle sonuçların hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz. İnşallah hayırlı olmuştur ve olanda hayır vardır diyoruz. İnsanların niyetleri, hedefleri, kullandıkları araçlar ve yöntemler her ne olursa olsun ve sonuçlar da her ne şekilde olmuşsa olsun, Allah daima adalet etmiştir. AK Parti’nin de, Türkiye’nin de, muhalefetin de buna ihtiyacı vardır ki bu sonuç hasıl oldu.

Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı muhakkaktır. AK Parti için de öyle olmayacaktır. Seçimler siyasi anlayışlar için her zaman ayna olmuştur. Eksiklerini, fazlalarını görmek, kendilerini tartmak için eşsiz fırsatlardır. Veya öyle bakmak, öyle değerlendirmek gerekir. Halka rağmen siyaset yapılamayacağının anlaşılması açısından da bu sonuçlar çok önemlidir. AK Parti, özellikle son beş yılını masaya yatırmak, bir kadavra gibi önüne koymak zorundadır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ülkeye hakim kılınan yönetim anlayışı, yapılan icraatlar, savunma refleksi ile devlete hakim kılınan güvenlikçi politikalar net bir ifade ile; vatandaşın devlete olan güvenini bitirdi.

Ehil olmayan insanların makam mevki sahibi kılınması, yetki sahibi kılınanların da liyakatten ziyade rahat çalıp çırpabilecek ekipleri işbaşına getirmeleri yolsuzluk-hırsızlık-rant-ihale kültürünün her yere ve her şeye sinmesine yol açtı. Oysa AK Parti tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak saikiyle yola çıkmış ve bu hassasiyet ile çok büyük prim yapmıştı.

İstanbul sözleşmesinin imzalanması, bu sözleşme doğrultusunda özellikle kadına dair yeniden yapılandırılan devlet ve hızla feminist bir harekete dönüşen bir AK Parti gördük son süreçte. Aile kurumuna ve manevi değerlere verdiği değer ve hassasiyet ile büyük sükse yapan AK Parti’ye bu temel dinamikleri, yine kendilerine yıktırıldı. Bir taraftan bu değerlerin bayraktarlığı yapılırken diğer taraftan Avrupa’nın bütün pislikleri, ahlaksızlıkları, eşcinsellikleri devlet referansı ve Avrupa’nın finansı ile köylerimize kadar yaygınlaştırıldı.

Sonra ne oldu; bir şakşakçılık dönemi başladı. Doğru veya yanlış olduğuna bakmadan, her yapılana, her söylenene en fazla alkış tutanlar, alkış sesi en yüksek çıkanlar terfi etmeye başladı. Kimsenin yanlışa yanlış demeye cesaret edemediği bu dönem; denetim mekanizmasını da, adaletin terazisini de zir ü zeber etti. Kimsenin bu halden şikayet etmeye hakkının olduğunu sanmıyorum. Seçim döneminde halen sevilen, sayılan, yıpranmamış bir avuç insanın çabasının da yeterli olmayacağı aşikardır.

Herkesin AK Parti’ye yüklendiği bir dönemde ben de yüklenmek ve saldırmak niyetinde değilim elbette. Olanda hayır olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Zira AK Parti gerçekten de çok kirletildi. Bunun da kasıtlı bir süreç olduğundan benim şüphem yoktur. Şimdi AK Parti farklı bir imtihan ile yüz yüze kalmıştır; zaferlerle defalarca imtihan oldu. Ancak mağlubiyetlerle yeni yeni imtihan edilmeye başladı. Bu imtihanları temizlenmeye, arınmaya, günahlarından tövbe etmeye vesile kılacak mı kılmayacak mı, bunun imtihanını verecektir şimdi.

15 Temmuz darbe girişimi sırasında Erdoğan’ın bir çağrısı ile milyonlar sahaya inmiş, ona sahip çıkmış ve düşürülmesine canları pahasına izin vermemiştir. O zaman, çok büyük bir halk kahramanı haline gelen Erdoğan, o günden sonra kurduğu yeni birliktelikler ve yol arkadaşlıkları üzerinden adım adım zayıflatılmış, onun riyasetinde haksızlıklar, günahlar, zulümler ve adaletsizlikler arttırılarak kahramanlığın yerini halkın büyük bir kısmının nefretine çevirebilmişlerdir.

Şimdi Sayın Erdoğan için karar zamanıdır. İstanbul mağlubiyeti sonun başlangıcı mı olacaktır yoksa arınma, temizlenme, hataları alicenaplıkla kabullenip düzeltme yoluna gidilerek bir yeniden doğuma mı vesile kılınacaktır? Hep beraber göreceğiz.