Türkiye`de dikkatleri çok çekmeyen tuhaf bazı gelişmeler oluyor. Bunlara baktığımızda ne oluyoruz, nereye gidiyoruz demekten hakikaten kendimizi alamıyoruz. Toplumun kimyasını bozmaya, temel dinamiklerini yıkmaya, sosyal dokusunu tahrip edip adeta evrime maruz bırakmaya müteveccih projelerin her köşe başında ve her alanda ot biter gibi türemeye başladığını görüyoruz.

Avrupa birliğine uyum mantığı çerçevesinde Türkiye`de uygulanan ve özellikle maneviyatımızı, aile yapımızı, ahlakımızı, inanca dair temel dinamiklerimizi hedef alan birçok projenin Avrupa`dan devasa bütçelerle fonlandığı görülmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ETCEP adıyla uygulanan ve bakanlığın iddiasıyla sonlandırıldığı söylenen projenin de aynı amaca matuf olduğu görülmektedir. Zira bu proje de Avrupa birliğine uyum çalışmaları kapsamında başlatılmıştı.

Avrupa kökenli KAOS GL adlı bir dernek bu sahada büyük çalışmalar yapmaktadır. Bu derneğin yayınladığı “Türkiye`de Sivil Toplum Kuruluşları için Fon Rehberi” adlı çalışmada Türkiye`de LGBT örgütlere fon sağlayan kurumlar listelenmiş. Bu bültende Türkiye`nin hem coğrafi hem de siyasi konumu gereği öncelik verilen bir ülke olduğu ve bu sahada yapılan çalışmaların fonlandığı açıkça ifade edilmektedir. Türkiye`nin altını oyan bu kurumlar, sadece LGBT örgütlerini fonlamakla yetinmeyerek aynı zamanda “Toplumsal Cinsiyet” çalışmalarını da desteklemektedirler.

Aslında toplumumuzun mukaddesatını hedef alan, ahlaksızlık ve fuhşun her türünün yasal güvence ile yaygınlaşmasını, evliliği bitirmeyi, değerleri yok etmeyi, hayvansal iç güdülerin de ötesinde bir özgürlüğü yaygınlaştıran bu kurumların büyük çoğunluğu yurtdışından, özellikle de Avrupa ülkelerindendir. Bütün Avrupa ülkelerinin Türkiye`deki büyükelçilikleri ve elbette ABD büyükelçiliği ile bunların desteklediği diğer kurumlar bu listede yer almaktadır. Türkiye`de bu sahada faaliyet gösteren dernek ve oluşumlara doğrudan destek veren 79 tane kurum, alternatif olarak dolaylı destek veren kurumlar da dahil edildiğinde toplamda 300`ün üzerinde kurum bu işle ilgilenmektedir.

Biz bu ifsat çalışmalarını hep kendi mahallemizin dışında gördük ve belki de bundan dolayı çok da duyarlı davranmadık. Ancak gelinen noktada sapıklığın artık önünün alınamayacak duruma gelmesi, bunun bizim mahalleye de sirayet ettiğini ortaya koymaktadır. KADEM gibi iktidar referanslı sözde muhafazakar dernekler özgürlük, demokrasi, kadına şiddetin önlenmesi, kadın hakları, kadını bilinçlendirme gibi masum sloganlarla aynı illeti bizim mahalleye de taşımaya büyük bir gayret göstermektedirler.

Bu amansız zehri damarlarımıza enjekte eden kurumlar, büyük bir rahatlık, serbestiyet ve güvence ile çalışmalarını her geçen gün daha geniş sahalara ulaştırırken; yerli, milli, kendi değerlerimizi yaygınlaştırmayı, maneviyatı ve temel değerlerimizi yaygınlaştırmayı amaç edinen kendi dernek ve vakıflarımıza ise her geçen gün farklı farklı engeller çıkarılarak çalışamaz hale getirilmektedirler. Hatta en başarılı ve verimli olanları ya IŞİD ya FETÖ ya da bir başka oluşumla yaftalanarak toplumsal meşruiyetten mahrum bırakılmakta ve çalışamaz hale getirilmektedirler.

Bütün bunları gördüğümüzde, ne idik, ne olduk, daha ne olacağız diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Gidişat hiç iyiye değildir. Her geçen gün, garabet ve acaiblikler artmaktadır. Yerli, bize ait, kendi kültürümüz ve inancımızın gereği her ne değerimiz varsa her geçen gün biraz daha ötelenmekte, hatta suç, belki terör faaliyeti halini almaktadır. Zinanın yasal güvence altında olması, evliliğin olabildiğince zorlaştırılması bunun en bariz örneği değil midir? Cinsel eşitliğin eğitiminin artık verilmeye çalışılmasının farklı bir anlamı var mıdır?

Bir araştırma şirketi, bütün bu kötü gidişatın semeresini daha yeni net olarak ortaya koydu. Bu araştırmaya göre inançsızlık ve ateistlik büyük bir yükseliştedir. Evlilik oranları büyük düşüş göstermektedir. Evli yetişkinler, her geçen yıl biraz daha düşerek bu gün itibarıyla %65`lere kadar gerilemiştir. Veriler, maneviyat ve değerler noktasında on yıl içinde toplumun büyük bir çöküş yaşadığını ortaya koymaktadır.

İşin tuhaf olan kısmı ise; duyarlı birçok kişi bu kötü gidişi bağıra bağıra söylediği, yazdığı ve çizdiği halde siyaset kurumunun buna kör, sağır ve lal kalması, sahayı neredeyse tamamen terk ederek bigâne kalmasıdır.