“Kendini bilen Rabbini bilir” hadisi sırrınca kendi yaradılışının farkına varan insan, sahip olduğu fıtri hasletleri de dengeli bir biçimde kullanmayı öğrenir. Kâinatın her zerresine hâkim olan denge unsuru gözetilmeden kullanılan her haslet insanı itidalden uzaklaştırır. Muvazene edilmeyen her davranış insanı, ifrat (aşırılık) veya tefrite (hafife alma) düşürür.

  Bu çerçevede ‘merhamet duygusunu’ ele alalım.

  İnsanı beşeriyetten sıyırarak, insan olma vasfını kazandıran özelliklerin başında, hiç şüphesiz ‘merhamet duygusu’ gelmektedir. Merhamet her insanın hamuruna katılmış fıtri bir olgudur. Kullanıldığı oranda çoğalır veyahut kullanılmadığında körelir.

  Merhamet kullanılmadığında, insanın yaşadığı topluma karşı duyarsız, çevresinde yaşanan olaylara karşı ilgisiz, sadece kendi sorunları ve kendi ihtiyaçlarını düşünen, bencil bir kişiliğe dönüşmesine neden olur. Bu tarzda bir kişiliğe sahip olan insanın, toplumla ilişkisi de doğal olarak kendi ihtiyaç ve menfaatleri çerçevesinde şekillenir.

  Çıkar beklentisi olmayan hiç kimseye değer vermez, menfaati olmayacak hiç kimseye verecek tek bir dakikası dahi olmaz. Maddi anlamda yapacağı en ufak bir yardımı bile, insanlarda minnet duygusu oluşturup kendisine karşı saygı oluşturma amacına yönelik yapar. Yaptığı yardım karşılığında beklediği sonucu elde edemezse o zaman insanları nankörlükle suçlamaya başlar.

  Merhamet duygusundan yoksun insanların çoğunluğu teşkil ettiği toplumların çöküşü kaçınılmaz olmaktadır. Mazlum ve muhtaçlarının sorunlarına kulak kabartmayan, çözüm üretmeyen bir toplumda zengin ve fakirlerin arasındaki uçurumlar gün geçtikçe artmakta, bu durum başka çözülmez problemlere kapı açmaktadır. Hırsızlık, gasp ve bilumum suçların toplumdaki yayılışının zeminini bu dengesizlik oluşturmaktadır.

   Öte yandan itidalden uzak aşırı merhametin doğurabileceği sonuçları, çocuklarına karşı aşırı şefkat gösteren annelerin sebep olduğu tahribatlar üzerinden değerlendirebiliriz. Nitekim; merhamet denilince, annelerin akla gelmemesi imkansızdır.

  Annenin daha küçük yaşlardan itibaren çocuk ağlamasın diye istediği her şeyi vermesi çocuğun bunu bir iletişim yolu olarak benimsemesine sebep oluyor. Böylece bir şey isteyeceği zaman ağlama yolunu seçiyor. Sonuç olarak çocuk huysuz, yaramaz olarak etiketleniyor.

  Bununla beraber annenin çocuğa karşı aşırı sevgi ve şefkati hatalarını görmezden gelmesine sebep oluyor, bu hataların üstü örtüldükçe daha büyük hataların önünü açıyor. Hatasının bedelini ödemeyen çocuk kendi otokontrolünü sağlamayı öğrenemiyor. Bu durumda annenin aşırı şefkati merhamet olmaktan çıkıp maraza dönüşüveriyor.

  “Merhametten maraz doğar.” Atasözü bu gibi durumlar için söylenmiştir muhtemelen.

   Peki, bu konuda itidali nasıl yakalayabiliriz?

   Elbette ki, hayatının her safhasında benzersiz bir itidal örneği olan Allah Resul’ü (s.a.v.)’in hayatına bakmak yeterli olacaktır. Şuara suresinin 3. ayetinin nüzul sebebi konuya dair ipuçlarını barındırıyor.

  Hani Allah Resul’ü (s.a.v.) Mekke müşriklerinin bir türlü iman etmemelerinden dolayı kendini çok fazla üzmesi sonucu inen ayetten bahsediyoruz. Ayette Rabbimiz buyuruyor ki:

“(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!”

 Allah Resul’ü (s.a.v.)’in iman etmediklerinden dolayı cehenneme gideceklerine dair inancı, onlara karşı aşırı merhametinin tezahürü olarak acı çekmesine sebep oluyordu. Fakat Rabbimizin istediği şey insanın kendi kendini mahvedecek kadar üzüntü duyması değildi. Bu anlamdaki itidal yolu; gücünün yettiği kadar tebliğ yapılması, hidayetin ise Allah’ın elinde olduğunun unutulmamasıdır. Zira bir sonraki ayette buna işaret ediliyor:

  “Biz istesek onlara gökten bir mucize indiririz de derhal ona boyun eğerler.”

  Yani, izlenmesi gereken yol ne benim elimden bir şey gelmez deyip oturmak ne de aşırı merhametten kendimizi helâk etmek. Bu rotayı tutturmak kolay olmadığı gibi toplumunun problemlerine duyarlı fertler için olmazsa olmazdır. Aksi halde ya gevşeklik veyahut ümitsizliğe düşme tehlikesi ile karşı karşıya kalınabilir. Her halimizde itidal üzere olma duasıyla…