Son dönemlerde anlayış konusunda çok farklı tablolar oluşmaya başladı.
Kudüs meselesine yaklaşımda da bunu görüyoruz.
Kudüs için sahada mücadele edenler var. Silahlı mücadele boyutunda direniş grupları, kültürel ve siyasi boyutta da bazı dernekler, partiler ve hatta devletler gibi... Olması gereken boyutta mı, değil.
Kudüs`ü sahiplenmeye çalışanlar var. Her ne kadar yılın 365 günü gündeminde Kudüs olmasa da Kudüs söz konusu olduğu zaman sokaklara ve meydanlara dökülenler gibi. Tabi bunların da Kudüs`ü sahiplenmesi, olması gereken şekilde değil.
Olması gereken; ümmetin, bütün devletleri, direniş grupları, alimleri, partileri, STK`ları, medyası ve fertleri ile Kudüs konusunda üzerine düşeni yapmasıdır. Maalesef ümmet kamil manada bu işi yapmıyor. Çünkü ümmet içinde yozlaşma var, ümmet içinde gaflet var, ümmet içinde ihanet var, ümmet içinde ayrılık ve dağınıklık var, ümmet içinde düşmanlık ve çekişme var. Var, var...
Bırakın Kudüs konusunda, İslam konusunda ümmet iyi değil. Zaten ümmet, İslam konusunda iyi olsa idi, Kudüs bu halde olmazdı ve çoktan esaretten kurtulmuş olurdu.
Peki, ümmet ideal boyutta değil ve ideali yapmıyor diye yapılanlara karşı mı çıkmalıyız?
İşte burada anlayış konusu devreye giriyor. İdeali arayanlar, kemali arzulayanlar yapılanları eleştiriyor, tepki gösteriyor.
Evet, ideal istenendir; ancak bir de realitemiz var. Ümmetin realitesinin bir kısmını yukarıda zikrettim. Böyle bir tablodan ideal şeyler beklentisi içinde olanlar, ideali görmeyince sükut-u hayali yaşıyorlar. Yetersiz de olsa yapılanlara tepki gösteriyorlar.
Bu yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım değil. İdeali bulamamanın tepkisi, eksik yapılanları ret etmek olmamalıdır. Doğru olan; eksikliklerin sebeplerini görmek ve bunların ıslahına çalışmak; yapılanlar eksik olsa da olumlu taraflarını görmek ve eksik taraflarını da yapıcı bir şekilde göstermeye çalışmaktır.
Evet, Kudüs konusunda daha fazla şeyler yapmak lazım ve yapılmalı. Biz de bunu dillendiriyoruz. Ancak yapılanları, eksik de olsa hedef almıyoruz. Elinde güç olan ve bu gücü pratiğe ve yaptırıma dönüştürebilecek icraat makamlarının, halkın gösterdiği tepkileri göstermekle yetinmesi kabul edilemez. Buna hepimizin tepki göstermesi lazım. Bu konuda idealist olmamız lazım. Ancak halkın sokaklara dökülmesi ve meydanlara inmesi ve bunun organize edilmesini ayrı değerlendirmek gerekir. Bu konuda da realist olmamız lazım.
İslam`ın evlerinden, gündemlerinden, gündelik yaşamlarından çıktığı bir toplumda, Kudüs`e sahip çıkmak ve bunu gündemleştirmek aynı zamanda halkın imanına sahip çıkmak ve Kudüs üzerinden imanı gündemleştirmektir.
İslam toplumlarında Kudüs`ün değerini bulduğu iman geliştirilmediği müddetçe ne Kudüs ne de ümmet özgürleşir.
Kudüs`e sahip çıkılmasına yönelik yanlış bir yaklaşım da Kürtçülük yapanlardan geliyor. Bu, aslında son zamanlarda bilinçli bir propagandadır. Bunun arkasında da şeytani amaçlar var. Amaç; itham etmek ve saldırmak üzerinden oluşturacakları psikoloji ile, hedefteki yapı ve şahısları, yapacakları çalışmalardan ve sergileyecekleri duruşlardan uzak tutmaktır. Bu şeytani propagandaya itibar etmemek gerekir.
Söz konusu Kudüs, Filistin ve ümmet olduğu zaman, Müslüman halkın gösterdiği duyarlılıktan rahatsız olanlar hemen sinsice saldırılarına geçiyor ve tepkileri hedef alıp, dolaylı olarak siyonizme hizmet ediyorlar.