Dünya “Mustazaflar Haftası” çerçevesinde çeşitli etkinlikler yapılıyor. Bu hafta içinde “Halepçe Katliamı”ndan yola çıkılarak mazlum, mustazaf halkların yaşadığı zulümler ve acılar hatırlanıyor ve hatırlatılıyor. Fakat mustazafın mana ve mahiyetinin iyice anlaşılmadığı kanaatindeyim.

Mustazaflık bir mazeret olarak görülüyor bazılarınca veya ekser halklar nezdinde. Gerçekten mustazaflık bir mazeret midir?

Allah`ın kendilerine mülk verdiği zalim idareciler, tarihte çok defa azgınlaşarak insanlara zulmedip, onları zayıf ve güçsüz bırakmışlardır.

İşte mustazaflık, bu zalim idareler, baskılar ve işkenceler altında zayıf düşmüşlüktür. Bedenen zayıf düşmüşlük, Allah bunu mazur görür. Fakat inanç yönüyle zayıf düşmüşlüğü Allah mazur görmemiştir, Kuran-ı Kerim`de.

Mustazaflık bedende ve yaşanan hayatta, hayatın imkanlarında ve şartlarında olur. İnançta mustazaflık olmaz, bunun mazereti de olamaz.

Yakın tarihte, bu ay içinde Hakka kavuşmuş olan iki büyük insan vardır ki, bu konuda bize mazeret bırakmamışlardır. Elli küsur yıl felçli bedeni ile tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan Şeyh Ahmed Yasin, bu haliyle israil`e karşı ömrü boyunca mücadele etti. Yıllarca israil zindanlarında kaldı. israil`in kabusu oldu ve israil, tekerlekli sandalyeye mahkum bu felçli ve ihtiyar adamdan kurtulmak için havadan saldırı ile onu şehid etti.

Elli küsur yıl boyundan aşağısı felçli bir şekilde tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayan ihtiyar bir adam, dünyanın en mustazaf adamı olsa gerek. Ama o, bu bedenini ve mustazaf halini inancına ve Allah yolunda mücadeleye mazeret yapmadı. Şimdi biz eli ayağı tutan, bedenen sıhhatli ve kavi Müslümanlar hangi mazeretlere sığınabiliriz ki!

Aynı şekilde Türkiye`de de Bediüzzaman Said Nursi, yıllarca süren sürgün, zindan, tecritler, öldürülme amaçlı zehirlemeler ve ihtiyarlık hali ile Müslümanlara mazeret bırakmadığı gibi, bu konuda ismi duyulmamış nice kahramanlar vardır. Doğu Türkistanlı Barat Hacı bunlardan bir tanesidir. 1937-42 yılları arasında Çin zindanlarında beş yıl kaldı. Çıktıktan sonra cihada devam etti.

Daha sonra 1960`tan 1981`e kadar tam 21 sene Çin zindanlarında, hücrede kaldı Barat Hacı. 80 santimetre eninde bir metre uzunluğunda karanlık beton bir hücrede, elleri ve ayakları prangalarla bağlanarak, bir gün yiyip bir gün oruç tutarak 21 yıl direndi Barat Hacı.

1981 senesinde hapisten çıktığında 38 kiloya kadar düşmüştü. Barat Hacı hapisten çıktıktan sonra 1985`e kadar gözetim altında tutulmuş,1993`te Türkiye`ye gelmişti. Türkiye`de de mücadelesine devam etti.

93 yıllık ömrünün bebeklik ve çocukluk dönemi de dahil tamamını zulüm, işkence, gözyaşı ile cephede ve hücrede geçiren Barat Hacı, hac farizasını yerine getirip, 2003`te Mekke`de vefat etti.

Kimse ben yalnızdım, zindandaydım, sürgünlerdeydim, tarassut ve takibat altındaydım, suikastlara uğradım, ihtiyardım gibi mazeretlere sığınamaz herhalde. Çünkü bedenleri ve hayatları mustazaf olan bu büyük insanlar, mazeretleri zir ü zeber ettiler. 

İnanç ve mücadelede mustazaflığını ileri sürenler, bu konuda mazeret bırakmayanlarla yüzleşmeli. Çünkü bu dünyada nefsi muhasebe cihetinde yüzleşmeyenler, ahrette hesap ve azap cihetinde yüzleşmekten kurtulamayacaklardır.

Yeryüzünün varisleri mustazaflar       olmak duası ile…