Ak Parti 5. Olağan Kongresi`nde konuşan dönemin Ak Parti Genel Başkanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu “Kürtlerin devleti neresi diye soruyorlar. Kürtlerin devleti Türkiye`dir” demişti.

Ben şahsen Türkiye`nin Kürtlerin sözde değil, gerçek devleti olmasını isterim. Ancak şu anda öyle mi?

Doğrusunu söylemek gerekirse; dört parça Kürtlerin yaşadığı ülkelere bakılırsa, Türkiye diğerlerine nazaran Kürtlerin devleti olmaya daha yakın.

Ancak mevcut hükümet Kürt meselesinde iyileştirme anlamında bazı ciddi adımlar atmış olsa da Türkiye`ye bugün itibarı ile hâlâ Kürtlerin devleti diyemiyoruz maalesef. Daha doğrusu devletin sahipleri(!) Kürtleri devlete ortak olarak görmüyorlar.

Geçmişte Kürtlerin yaşadıklarını bir tarafa bıraktık. Irak Kürdistan referandumu ile birlikte ortaya konan tavır ve kullanılan dil, Türkiye`nin, Kürtlerin devleti olarak görülmediği yargısını içeriyor.

Devletin en üst yetkililerinin Kerkük`teki Türkmenler konusunda kullandıkları ifadeler, devletin sahiplerinin(!) Türkiye`yi Kürtlerin devleti olarak görmediğini gösteriyor. Bu aslında yeni de değil. Ne zaman dışarıdaki Türkler söz konusu olsa devlet, onları savunuyor ve onlardan “soydaşlarımız” olarak bahsediyor. (Bunu yapmamalı manasında söylemiyorum, elbette yapmalı.)

Dışarıdaki Türklere, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak hususunda son derece kolaylıklar sağlanıyor. Ancak dışarıdaki Kürtler konusunda aynı şey yapılmıyor.

Diyeceksiniz ki bir Türk`ün dışarıdaki Türkler hakkında soydaşlarımız demesinden gayet doğal ne olabilir?

Doğrudur, gayet doğal ve olması gereken bir şey. Ancak devletin başındakiler, bunu Türklere layık ve hak olarak görüyor ve Kürtlerden bunu esirgiyorsa, Kürkleri Türkiye devletine ortak etmiş olmazlar. Çok açıktır ki, devlet sadece dışarıdaki Türkleri “soydaş” olarak görüyor, Kürtleri “soydaş” olarak görmüyor.    

Kürtler ne zaman devlete soydaş olursa, Türkiye de o zaman Kürtlerin devleti olmuş olur. 

Kürtlere karşı bu ayrım sadece dışarıda değil, içeride de devam ediyor. Personel alımı mülakatlarında bu çok açık bir şekilde görülüyor. Mülakatların gayr-ı resmi yürürlükte olan filtrelerinden biri Kürt olmak. Kürt olduğunuz anlaşıldığında düşüncenize, inancınıza bakılmadan, alan ile ilgili sorulara gerek duyulmuyor, mülakat muhabbete dönüşüyor. Tabi (İktidar referanslı Kürdü hariç tutuyorum)    

Cumhuriyet zulmüne uğramış olan İskilipli Atıf Hoca`nın (herhalde Türk olduğu için) mezar yeri ortaya çıkarıldı ve devlet tarafından iade-i itibarı sağlandı. Ancak aynı dönemin zulmünü yaşayan Said Nursi`nin (herhalde o da Kürt olduğu için) mezar yeri açıklanmadı ve iade-i itibarı sağlanmadı.

Türkiye ne acıdır ki kendisinin, Kürtlerin devleti olduğunu Kürtlere hissettirmedi. Türkiye`de Kürtler sadece vatandaştır. Devletin sahibi olarak görülmediler.

Irak Kürdistanı referandumu bu konuda bence bir fırsat. Hükümet içerideki milliyetçi oy kaygısını bir tarafa bıraksa ve bindiği MHP otobüsünden inse, Kürtlerle yıpranmış tarihi bağlarını tekrar onarma fırsatı yakalamış olacak.

Bunun için Kürt düşmanlığı anlamına gelecek söylemlerden kaçınmalı ve savaş/tehdit dilini bir tarafa bırakmalı. Irak merkezi hükümeti ile Barzani arasında arabulucu görevi görmeli. Bu şekilde hareket ederse hem “ikna” ihtimalini devreye sokmuş olur, hem de ABD ve israil`den rol çalmış olur ve IKBY`yi bu iki şer gücün kontrolüne girme ihtimalini bertaraf etmiş olur. Ve hem de Irak`ın kendisi için ikinci bir Suriye olmasını önlemiş olur.