Önceki yazımda M. Esed`in daha Müslüman olmadan önce Siyonist liderlerle yaptığı tartışmaları ve Siyonistlerle ilgili düşüncelerini yazmıştım kendi kitabından. Kitaptan, Filistin`in kimlerin “ulusal yurdu” olduğuna dair tartışmayı olduğu gibi aktarıyorum:
“Siyonist hareketin karşı gelinmez lideri Dr. Chaim Weizmann`la bu konuda yaptığım kısa tartışmayı hala hatırlarım... Bir Yahudi arkadaşımın evinde karşılaşmıştım onunla...
“Ulusal Yurt” düşünü bulandıran parasal zorluklardan ve dışarıdaki insanların bu düşe gösterdikleri ilginin yetersizliğinden yakınıyordu... Orada bulunan öteki insanların onu dinlerken gömüldükleri saygılı sessizliği bozarak,
“Peki, ya Araplar ne olacak?” diye sormak zorunda bıraktı.
Tartışmasız sürüp giden konuşmayı bu çatlak nağmeyle yaralayarak büyük “gaf” yapmış olmalıyım ki, Dr. Weizmann yavaşça bana döndü; şaşkınlıkla soruyu tekrarladı:
“Araplar ne olacak?..”
“Tabii her şeye rağmen bu ülkede yine de çoğunluk durumunda olan Araplar değil mi? –Onların açık ve kesin muhalefeti karşısında Filistin`i kendi vatanınız haline getirmeyi nasıl umabilirsiniz?”
Siyonist lider omuz silkerek, kuru ve alaycı bir tavırla:
“Birkaç yıl kadar, umuyoruz ki, çoğunluk filan kalmayacak onlar için.”
“Olabilir belki... Hadi diyelim ki, Arap mukavemetinin yolunuza koyduğu engeller aşılabilir türden engeller; peki sorunun ahlaki yanı?... Öteden beri bu ülkede yaşayan insanları yerinden etmenin, sizin adınıza büyük bir haksızlık olacağını düşünmüyor musunuz?”
“Fakat burası bizim memleketimiz,” diye cevap verdi Dr. Weizmann, kaşlarını kaldırarak... “Ama neredeyse iki bin yıldır Filistin`den uzakta yaşıyorsunuz! Üstelik iki bin yıl önce, bu ülkede hükmettiğiniz günleri toplasan- bunun da bütün Filistin`i kapsadığı su götürür- beş yüz yılı bulmaz. Bu duruma bakılırsa Arapların da İspanya üzerinde pekâlâ hak iddia edebileceklerini düşünmek gerekir. Çünkü ne de olsa onlar da İspanya`da sizden daha fazla kaldılar; neredeyse yedi yüz yıl... Ve daha önemlisi onlar o ülkeyi kaybedeli pek fazla zaman da geçmedi, topu topu beş yüzyıl...”
Dr. Weizmann, gizleyemediği büyük bir sabırsızlıkla: “Saçma, saçma! Araplar İspanya`yı ancak fetih yolu ile ele geçirmişlerdi; İspanya hiçbir zaman onların ana vatanı olmadı; bunun için de eninde sonunda bir gün; İspanyollar tarafından kovulmaları mukadderdi.”
“Bağışlayın ama” dedim, “Bana öyle geliyor ki, burada büyük bir tarihi gerçek gözden kaçırılıyor. Öyle ya! Unutmayalım, İbraniler de Filistin`e fatihler olarak girdiler. Onlardan önce pek çok yerleşik kabileler vardı burada –Amoritler, Edomitler, Ferisiler, Moabitler, Hititler ve daha başkaları. Bütün bu kabileler, israil ve Yahudi krallıkları zamanında bile bu ülkede yaşamaya devam ettiler. Romalılar bizim Yahudi cedlerimizi buralardan sürüp çıkardıkları zaman bile, onlar bu ülkede kaldılar. Bugün de işte yine burada yaşıyorlar. Yedinci yüzyılda Arap fetihlerini izleyerek Suriye ve Filistin`e yerleşen Araplar her zaman nüfusun küçük bir azınlığını oluşturuyorlardı; bugün bizim Suriyeli ve Filistinli “Araplar” olarak tanıdığımız halk, aslında bu ülkenin Araplaşmış eski sakinlerinden başka kimseler değil. Onlardan bir kısmı zaman içinde Müslüman oldu, bir kısmı da Hıristiyan olarak kaldı; Müslüman olanlar, ister istemez Arabistan`dan gelen dindaşlarıyla evlendiler. Fakat Filistin`de yaşayan ve Müslüman olsun, Hıristiyan olsun Arapça konuşan bu halk yığınlarının ülkenin gerçek sahiplerinin soyundan, yani daha İbraniler Filistin`e gelmeden önce yüzyıllardır bu ülkede yaşayan kadim halkların soyundan geldiklerini inkar edebilir misiniz?”
Dr. Weizmann, benim bu beklenmedik çıkışıma karşılık nezaketle gülümsedi ve konuyu değiştirdi.”
İsrail Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan`a verdiği küstahça cevapta, Kudüs`ü Yahudilerin başkenti olarak sahiplense de tarih, “Kudüs İslam`a girmiş halklarındır”, diyor ve Allah da eninde sonunda Yahudilerin yenileceğini vadediyor.