Siz buna “İslam Alemi Kazanı“ da diyebilirsiniz.

Hikayesini sonraya bırakalım.

İslam aleminde yaşananlar konusunda iki ayrı görüş var.

Bir grup Batı`yı, yani dışarıyı suçluyor ve bugün İslam aleminde yaşanan savaşların, ölümlerin, zulümlerin, geri kalmışlıkların ve içinde bulunduğumuz bilimum fitnelerin arkasında Batı olduğunu söylüyor.

Bu suçlamalarda bulunanlar içeriyi, iç sebepleri görmüyorlar. Bu görüşte olanların bir kısmı, kendilerinin de ortaya çıkan sonuçların bir sebebi olduğu gerçeğini örtmeye ve unutturmaya çalışanlardır.

İster samimi isterse art niyetli olsun, bu yaklaşım yaralarımızı içerden tedavi etmemizi engelliyor. Dertlerimize içerden deva bulmayı, sorunlarımıza içerden çözüm üretmeyi zorlaştırıyor. İmkansız hale getiriyor.

İkinci grup ise, İslam aleminin içinde bulunduğu durumlar ve yaşadıkları ile ilgili tamamen Müslümanları, yani içeriyi suçluyor. Bunu yapanların bir kısmı, Batı ile –ya organik ya da ideolojik göbek bağı ile- ilişkili olanlardır. Bunlar cepten ve gönülden bağlı oldukları Batı`yı perdelemek için bilinçli olarak sadece Müslümanları suçluyorlar. Bunlarla aynı fikirde olan bir kısım samimi insanlar ve Müslümanlar da içerdeki yanlışlara ve aşırılıklara kızıp, tepkisel olarak böyle bir yargıya varıyorlar.

Hakikatte ise, İslam aleminin yaşadıklarında hem Batı`nın payı var, hem de İslam Alemi`nin kendi suçu var. Birinin varlığı diğerini perdelememeli. Tıpkı insanın işlediği günahlarda şeytanın rolünün oluşundan dolayı, sadece şeytan lanetlenemeyeceği ve şeytanın varlığının insana mazeret olamayacağı; suç işleyenin de insanın kendisi olmasının, şeytanın varlığını ve rolünü ortadan kaldırmayacağı gibi.

Anlaşılsın diye böyle bir örnek verdim ama durum bundan farklı tabi.

Evveliyata gidip tarihi süreci sebep sonuç bağlamında doğru ele almazsak, tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan çıktı gibi bir ikilem ve anlamsız ve kısırdöngü bir tartışma çıkıyor ortaya.

Toptancı yaklaşmadan konuyu ele alırsak, hem tavuğun yumurtadan, hem de yumurtanın tavuktan çıktığını göreceğiz.

Ancak bu yaklaşımla, hem Batı`yı hem de İslam Alemi`nin bataklıklarını görmüş oluruz.

Gelelim hikayemize:        

Ziyaretçinin biri cehennemi dolaşıyormuş. Bakmış ki her taraf kazan, içleri zift dolu, herbirinin üstünde de; Fransız kazanı, Alman kazanı, İtalyan kazanı, Japon kazanı gibi etiketler varmış. Her kazanın başında, elinde koca sopasıyla bir zebani duruyormuş. Bu durum ziyaretçinin dikkatini çekmiş kendisini gezdiren rehbere sormuş:

- Bu zebaniler, kazanların başında niye bekliyor?

Rehber cevap vermiş:

- Bazen biri kazanlardaki ziftten kafasını çıkarmak istiyor, o zaman zebani elindeki sopayla kafasına vurup geri sokuyor.

Başında hiç zebani olmayan bir kazan görünce, çok şaşıran ziyaretçi yine sormuş:

- Niye bu kazanın başında hiç zebani yok?

Rehber yine cevap vermiş:

- O Türk kazanı, zebaniye gerek yok ki; biri kafasını çıkarır çıkarmaz, aşağıdan çekiyorlar zaten.

Sadece Türkiye`de değil, bütün İslam Alemi`nde bugün içinde bulunduğu cehennemden kurtulmak isteyen(ler)i, içerden birileri cehennemin içine geri çekiyor maalesef.