İnsan ve madde, karşılıklı bir etkileşim içindedir. İnsan maddeyi biçimlendirirken, madde de insanı etkiliyor ve şekillendiriyor. Farklı bir yönüyle de olsa şu söz, bu etkileşimin çarpıcı bir ifadesidir: “İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar vardır.”

Zamanımız insanının karşılıklı ciddi bir etkileşim içinde olduğu maddi unsurlardan biri makinelerdir.

Tamamen makineleşen bir hayat yaşıyoruz. Makineleşme hayatın her tarafını kuşatmış durumda. Makinelerin girmediği hayatın bakir bir alanı kalmamış gibi. Ulaşımdan iletişime, üretimden tüketime, ticarethanelerden evlere, toplumsal hayattan ferdi hayata, köy hayatından şehir hayatına yaşamın her alanında makineler var.

 Eskiden insan gücü ve emeği ile gerçekleştirilen pek çok iş, şimdi makineler ile gerçekleştiriliyor. Üretim ve hizmet alanlarında makineler yer aldıkça, insanların bu alanlardaki fonksiyonları azalmış. Yüzlerce, binlerce, milyonlarca insanların yaptıkları işler, bugün makineler üzerinden yapılıyor.

Makineler gittikçe bir nevi insanlaşıyor. Öyle ki, bazı makineler artık insanların fonksiyonlarını icra eder konuma gelmiş. Bilgisayarlar ve bilgisayar beyinli aletler, bu makinelerin en hızlı ve öncü fonksiyonel insanlaşanları. Sovyet şair Vosnosenski, yıllar önce geleceğin bilgisayarlarını tanımlarken şu tespitte bulunuyor:

“Nazari olarak müstakbel bilgisayarlar insanın yaptığı her şeyi yapabilecektir. Sadece iki istisna vardır: Dindar olamayacak ve şiir yazamayacaklar.”

Dindarlık ve şiir, duygu işidir. Duygular da mahallen kalbidirler, kalbe taalluk ederler. İnsani duygularla mücehhez kalpten yoksun makineler, üretim ve hizmette hayatı makineleştiriyor. İnsanların yaptığı pek çok şeyi, seri ve sistemli bir işleyişe dönüştürüyor. Yani makineler insanlaşıyor. Fakat insanlaşan makineler, duygulardan, muhabbetten, ülfetten, bağlılıktan, dindarlıktan… yoksun olacaktır.

Dindarlık ve şiir, insanlıkta derinleşmektir. Derinliğini ve duygularını kaybeden insan ile gelişmiş makineler arasında pek bir fark açığı kalmamıştır. İnsanların yaptığı her şeyi yapan makineler ile dindarlıklarını ve derinsel duygularını kaybeden makineler bir noktada aynileşiyor. İnsanların yaptıklarını yapmak suretiyle makineler insanlaştıkça, insaniliklerini kaybetmek suretiyle de insanlar makineleşiyorlar.

İnsan çok hassas bir varlıktır. Yaşadığı coğrafya, iklim şartları ve beslendiği yiyeceklerin insan yapısı ve karakteri üzerindeki etkisi yüzyıllardır konuşuluyor ve bu, bilim çevrelerinde genel kabul görmüştür. İnsanın içli dışlı olduğu maddelerin de insan yapısı ve karakteri üzerinde etkisi vardır. İnsan, hayatına giren şeylerle benzeşmeye başlıyor. Dikkat ederseniz, beton yığınları arasında yaşayan insanlar gittikçe betonlaşıyor, soğuklaşıyor. Muhabbetini, sıcaklığını, yakınlığını, ruhi derinliğini kaybediyor. Makinelerin kuşattığı yaşamda insanlar da makineleşiyor, duygusuzlaşıyor.

Bazı bilim adamları, teknik ve mekanik ilerlemenin içinde, insanın kaçınılmaz bir şekilde şahsiyetini kaybettiğini ve onun bir parçası olduğunu söylüyor. Gelecekteki insanı suni bir varlık ve kendisinin meydana getirdiği tekniğin bir mahsulü olarak görüyorlar. Cenevre Üniversitesi genetik tıp enstitüsü başkanlığı yapan Dr. David Klein; “insan kopyalamak suretiyle gelecekte “kuluçka makinesi”nden standart insanlar, binlerce ikiz çıkacak, aynı makinelerde çalışacak, aynı fonksiyonları icra edecektir… vs.” diyor. Bunların yaşanması sahih imanı sarsmaz. Kopyalama; yaratılan aslın bir nüshası ve müdahale edilmiş bir şekli olacaktır nihayetinde. İşin bidayetini Kuran şeytanın diliyle bildirmiş: “ (İnsanlara) emredeceğim senin yarattıklarını değiştirecekler.”

Makineleşen dünyada dindar ve duygu derinlikli kalmak duası ile…