BM`de düzenlenen “çatışmalarda sivillerin korunması” başlıklı toplantının girişinde, Suriye`nin BM temsilcisine bir gazeteci soruyor:
“Büyükelçi, hastane bombaladınız mı?”
Hafta içinde rejim ve Rus savaş uçaklarının bombaladığı Halep`ten yansıyan görüntüler, insan olan herkesi kahretmişti. Bir hastane ve ekmek fırını vurulmuş ve pek çok sivil hayatını kaybetmişti.
Bu bombardımanlarda çok sayıda bebek ve çocuk da öldü. Enkaz altında kalmış bebek ve çocuk görüntüleri, sıra sıra dizilmiş çocuk cesetleri...
Cesedi enkaz altında kaldığı halde, toprak üstüne vurmuş minnacık bebek ayağı...
Suriye`deki savaş, durmadan çocukların acı görüntülerini adeta dünyanın gözüne sokuyor. Ancak dünyanın kör gözü, maalesef bunları görmedi, görmüyor.
Aylan bebeğin cesedi, insanlığın karaya vurmuş haliydi.
Sonrasında başına bombalar yağmış olan Ümran bebeğin suskun bakışları, adeta Filistinli karikatürist Naci Ali`nin arkasını dönüp giden “Hanzala”sıydı. Zulüm karşısında arkasını dönüp giden Hanzala misali suskunluğa gömülmüş ve Şeyh Ahmed Yasin`in “suskunluk” şikâyetine dönüşmüştü.
Ümran bebeğin suskunluğu ve bakışları;
“Siz ey büyükler, bebeklerin ve çocukların öldürüldüğü bu savaşınıza lanet olsun” der gibiydi.
“Siz ey büyükler, savaşınız bizi bebekken ihtiyarlattı ve çocukları vuran bu savaşınız bitmediği müddetçe konuşmayacağım” der gibiydi.
Rahman`ın arşını titreten bu görüntüler, dünyayı titretmedi. Aylan bebek ve Ümran bebek gibi binlerce bebek ve çocuğun görüntüleri ve ölümleri maalesef savaşı durduramadı. Bırakın savaşı durdurmayı, savaşın hızını bile kesmedi.
Gazetecinin sorusuna dönecek olursak, “büyükelçi, hastane bombaladınız mı?”
Suriye temsilcisi “biz yapmadık, iftiradır”, “yanlışlıkla vurduk, üzgünüz” demiyor. Sadece kahkaha ile geçip gidiyor.
Bu tablo dahi Suriye`deki savaşın, ahlâki ve insani değerlerini yitirdiğinin göstergesidir. Suriye`deki savaşın ne kadar kirli olduğunun tablosudur. Bu tablo, bizim Suriye`deki savaşın tarafı olmaktan ne kadar uzak kalmamız gerektiğinin göstergesidir.
Bugüne kadar Suriye`deki savaş ile ilgili çok şeyler söyledik ve yazdık. Söylediklerimiz ve yazdıklarımız hep savaşın bu yönlerini ve bu sonuçlarını ortaya koymaya yönelik yapıcı yaklaşımlardı. Ancak bu söylediklerimiz ve yazdıklarımız, Suriye`deki kör ve yıkıcı savaşın taraflarını memnun etmedi. Memnun olmamakla beraber rahatsız oldular. Bizi savaşın tarafı olmaya zorladılar.
Bu söylediklerim ve söyleyeceklerimden de bazıları rahatsız olabilir, tavır alabilir, hakaret edebilir ve kınayabilirler; ama yerinde, “kınayıcının kınamasından korkmadan” hakkı söylemeye devam edeceğiz.
Suriye savaşına müdahil ülkelerin ve örgütlerin kendilerince siyasi haklı gerekçeleri olabilir. İran ve Hizbullah, kendileri için Suriye`de savaşıyor; Esed`e verdikleri destek, aslında kendilerine verdikleri destek ve kazandırdıkları güçtür.
Türkiye de her ne kadar başta insani gerekçeleri öne sürse de gelinen noktada, Suriye`deki savaşı kendisi için sürdürüyor ve Suriye`ye kendisi için girmiş bulunmakta.
Körfez ülkeleri ve Suudi bırakın kendileri için, onlar ABD adına Suriye`de. Suriye`deki savaşan grupların bir kısmı da AB(D) adına burada savaş veriyor. Bu konuda var olan temiz grupların da varlığı ve verdikleri savaş, Suriye`de bugüne kadar AB(D) ve israile yaradı. Çünkü Suriye savaşı, kazananı AB(D) ve israil, kaybedeni ise Suriye ve ümmet olan bir savaştır.
Suriye`de ölen ümmetin çocukları, öldürülenler de ümmetin çocukları, harap olan ümmet coğrafyası ve kaybeden bütünüyle ümmettir.
Siyasi olarak da ümmeti vuran bu savaş, insanlığını kaybedeli çok oldu. Bugüne kadar biz, Suriye meselesinde “adil, vicdani, siyasi bir denge” olduk. Bütün karşıt taarruzlara ve mahalle baskılarına rağmen, denge pozisyonumuzu kaybetmedik. Bundan sonra da ölçülerimiz doğrultusunda şartlar değişmedikçe, Suriye meselesindeki denge pozisyonumuzu kaybetmemeliyiz.
Peki, söz konusu bu ülkeler ve gruplar Suriye`deki savaştan çekilsinler mi? Keşke bu olsaydı ve Suriye, Suriye halkına kalsaydı; ama bu, en azından şu anda mümkün görünmüyor. Ancak bu hali ile Suriye`de biz savaşın değil, çözümün taraftarıyız. Çözüm ne?
Daha önceki yazılarımıza ve açıklamalarımıza havale ediyor, başka bir yazının konusuna bırakıyorum.