Hz. İbrahim`i anmaktan çok anlamaya muhtacız. Çünkü Onu anma işini, Allah Teala kendi üzerine almış ve bunu bizlere ibadete dönüştürmüştür. En azından günde beş vakit, her namazın teşehhüdünde tüm Müslümanlara, mecburi olarak Onu andırıyor. Hem Allah Teala, Hz. İbrahim (as) hakkında Kur`an`ın ifadesi ile “lisan-ı sıdk” (övgü ile anılma) bırakmış insanlar arasına. Sadece Müslümanlar değil, diğer dinler de Hz. İbrahim (as)`i övgü ile yâd eder. Müslümanlar dışında Yahudi ve Hıristiyanlar da dinlerinin atası olarak Onu görürken, zamanın müşrikleri de kendilerini Hz. İbrahim (as)`e nispet ederlerdi.

Diğer dinler, Hz. İbrahim`den şereflenmek, payelenmek için Onu anarlar. Ondan yakınlık ve dostluk devşirmeye çalışırlar. Her din Onu, dinlerinin atası olarak görür. Oysa ki Kur`an, bunu baştan reddeder: “Şüphesiz ki İbrahim`e insanların en yakını, elbette Ona tabi olanlar ve bu peygamber (Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah ise müminlerin dostudur.” (Al-i İmran:68)

Bugün tevhid ve İslam doğru anlaşılmıyor ve doğru yaşanmıyor. Bunun bir sebebi de Hz. İbrahim (as)`in doğru anlaşılıp yaşanmamasıdır. Hz. İbrahim doğru tanınır ve anlaşılırsa, tevhid ve İslam da doğru tanınır ve anlaşılır. Hz. İbrahim`in anlaşılmadığı bir tevhid ve İslam, temellerini kaybetmiştir. Bu yüzden İslam`ı İlahilikten çıkarıp, beşerileştirme oyunları, Hz. İbrahim üzerinden oynanıyor. Bu şekilde, İslam`ın temeli oyulmaya çalışılıyor. Dinlerarası diyalog, din adamlarından müteşekkil korolar hep bu amaca hizmet ediyor. Bütün bu çalışmalar, İbrahimî Dinler söylemi etrafında masumlaştırılıp, meşrulaştırarak kabul ettirilmeye çalışılıyor.

İbrahimî dinler yoktur, İbrahimî din vardır. O da İslam`dır, tevhiddir. Bütün peygamberlerin kendisiyle geldiği; temelini, esasını Hz. İbrahim ile tetimmesini, kemalini Hz. Muhammed (sav) ile bulan din…

Diğer mensupları gibi, Müslümanlar da Hz. İbrahim`i tam mahiyetiyle anlamamış ve tanımamışlardır. Hz. İbrahim ismi etrafında zihinlere yerleşen ateşe atıldığı, oğlunu kurban ettiği, Allah`ın dostu olduğu gibi hususlar, Hz. İbrahim`in tevhid mücadelesinden kopuk ele alındığı için, yaşamda bir mana ifade etmiyor. Onun tevhid mücadelesi görülmeden bu hadiseler, menkıbevi anlatımlardan öteye geçmiyor. Hz. İbrahim`i menkıbevi bir şahsiyet, masalvari bir hayat hikâyesinden çıkarmak gerek.

Kur`an-ı Kerim Hz. İbrahim`i her dönem yaşanacak bir hayat modeli olarak ortaya koymuştur. Ki onu en evvel “sorgulayan insan” olarak tanıtmıştır. Yani doğup büyüdüğü düzenin ve dinin, kör bir takipçisi ve taklitçisi değildir. Sahte ilahları, kurulu düzenleri, din anlayışını sorgular. Hak olamayanlara baş kaldırır, isyan eder. Hakkı ilan eder ve Hakk`ın mücadelesini verir. Bu yönüyle Kur`an Onu, Hakk`a karşı tam bir “teslimiyetçi insan” ve batıla, sahte ilahlara ve dinlere karşı da tam bir “asi insan” olarak tanıtır.

Aynı zamanda O, bir “ümmet insan”dır. Dünyaya hükmetmiş dört hükümdardan biri olan zalim ve zorba Nemrud`a tek başına kafa dikmiştir. Yani bir ümmetin işini, tek başına yapmıştır. Milyarlardan oluşan ümmetin yapmaktan çekindiği, kaçtığı eylemi, tek başına gerçekleştirmiştir. İbrahim bir ümmet olunca, Allah Teala da bir ümmeti İbrahim kılmıştır. Hac`da herkes İbrahim ve ailesi olmak zorunda. Allah Teala ibadetlerde İbrahimleşmesini istediği ümmetten, tevhid mücadelesinde de İbrahimleşmesini istiyor.

Hz. İbrahim`i doğru anlayıp   yaşamak duası ile…