Kuran`ın içinde indiği Ramazan ayındayız, Ümmetin Kur`an ile en çok muhatap olduğu ay. Müslümanlar özellikle bu ayda Kur`an`ı hatırlıyor ve her Müslüman bu ayda Kur`an okumanın sevabını toplamaya çalışıyor ve bu amaçla hatmediyor Kur`an`ı. Tembellik edip okumayan veya başka sebeplerle okuyamayanlar da en azından bunun pişmanlığını ve hasretini yaşıyor içinde.
Çok okunan manasına gelen kutsal kitabın muhatabı olan Müslümanlar olarak bırakın çok okumayı, maalesef okumuyoruz. Ümmet olarak okumayı terk ettiğimiz için geriledik, ilerleyemiyoruz. Okumayı bıraktığımız için istikametimiz şaştı, birliğimiz dağıldı. Okumayı terk ettiğimiz için Hak ile batılı, doğru ile yanlışı karıştırmaya başladık. Okumayı bıraktığımız için İslam diye, hakikatte ise Allah`ın dininden uzak, yanlış inanç ve anlayışlara sürüklendik.
İlk inen ilahi emrin, neden “oku!” olduğu üzerine tekrardan kafa yormalıyız. Neden okumak? Daha doğru bir ifade ile neden ilk emir “oku!”? Halbuki o dönemin toplumuna baktığımız zaman, toplumda her türlü kötülük işleniyor ve Allah`ın dini adına hiçbir şey yaşanmıyor. Babalar kız çocuklarını kendi elleri ile diri diri toprağa gömüyor, insanlar taş vb şeylerden yaptıkları putlara tapıyor, içki su gibi tüketiliyor, güçlü zayıfı her türlü eziyor, insanlar köle olarak alınıp satılıyor, fuhuş her yerde ulu orta işleniyor, kadın erkek Kâbe`yi çıplak tavaf etmek ibadet olmuş, yetim ve dullar miras kalmış mal gibi velisinin tasarrufuna bırakılıyor... Daha neler neler...
Böyle bir zamanda Allah son peygambere ilk emri verecek, bekliyorsunuz; emir, git gaddarlaşmış şu zalim babaların ellerinden tut, kız çocuklarını diri diri gömmesinler olsun; içkiyi, zinayı, kötülüğün her türlüsünü yasakla olsun; zalimin karşısına dikil, mazlumu koru olsun; namaz kıl, oruç tut, zekat ver... olsun. Ama değil! İşlenen fuhuştan dolayı yeryüzünün ar damarlarının çatladığı bir zamanda, Allah`a isyanın kızgınlığından dolayı da nerede ise yer ve göklerin çatladığı, dağların paramparça olacağı bir zamanda; ve de yeryüzünün, Allah`ın kulluğuna susamış olduğu bir zamanda ilk ayet iniyor ve bunların hepsini bir tarafa bırakıyor, “oku!” diyor. İlginç değil mi!
Daha ilginci; “oku!” dediği yüce zat (sav), okuma yazma bilmiyor. Allah, peygamberin Kur`an okumasını kendi üzerine alıyor: “Öyle ise biz onu okuduğumuzda sen onun (Kur`an`ın) okunuşuna tabi ol.” (Kıyame: 18) Yani Kur`an`ı biz sana okuyacağız ama sen diğer okumalarını ona bağlı yap; derinlikli okumalar, çok yönlü okumalar yap.
Yaratılanı oku, kendini oku, tarihi oku, geçmişi oku, toplumu oku, bugünü oku, sebepleri oku, sonuçları oku, gelişmeleri oku, dengeleri, denklemleri oku, ittifakları, dostlukları, düşmanlıkları oku, zararı, faydayı kapsayan maslahatı oku... Bütün bu okumalar üzerine nasıl yol alacağını belirle. Biz Müslümanlar, toplumun beynindeki ve kalbindeki hastalıkları tedavi etmek zorundayız ve temelde bununla sorumluyuz. Bunu yapabilmek için de toplumun beynini ve kalbini ameliyata almak lazım, bu konuda da son derece hassas ve uzman olmamız gerek. Yoksa toplumun beynini ve kalbini tedavi edelim derken, Allah korusun hayat damarlarını kesebilir ve beyin fonksiyonlarını öldürebiliriz.
İslam, toplumun beyin ve kalbini tedavi etmeyi öncelemiş, ölmüş beyin ve kalbe sahip toplumun azalarının fiillerini değil. İslam hikmet dinidir. Hikmet ise ilim ile birlikte derinlikli okumadır. İlk işi “oku!” emrine muhatap olan Müslümanlar olarak, derinlikli okumayı terk ettiğimiz için hikmeti kaybettik. Hikmeti kaybedince de dostu düşmanı karıştırdık. Adam alimdir, seydadır, namaz kılıyor Müslümandır ama Allah düşmanlarını seviyor, onlarla beraberdir. Medresede talebe yetiştiren bir âlim olarak “Peygamberden sonra bir peygamber gelse idi o da Öcalan olacaktı” diyebiliyor. Bu, Atatürk`ü seven ve destek veren âlimler için de geçerli.
İslam, ölçü dinidir. Ümmet olarak derin okumayı terk edince, ölçüsüz bir din ortaya koyduk. Tekfircilik almış başını gidiyor ve IŞİD, savaş meydanlarında İslam coğrafyasını ateşe verirken, IŞİD kafası elinde İslam, “sokak kabadayılığı” şekline bürünüyor. Kur`an`ın ve Resulullah`ın ölçülerinden uzak bir İslam, Allah`ın dini olamaz. Sadece nefislerini din üzerinden tatmin edenlerin dini olabilir. İslam, zor bir dönemden geçiyor, bir taraftan küfrün saldırısı altında, diğer taraftan da kendisini savunanların “ayı dostluğunun” saldırısı altında. Bugün Müslümanlar İslam`ı savunacağız, koruyacağız diye tabir-i caizse ayı gibi darbelerini dostuna, yani İslam`a indiriyor. Bu sebeple, “Allah`ım! İslam`ı sadece küfrün değil, Müslümanların da şerrinden koru!” diyorum.
Dert çok, iyisi mi? Böyle bir zamanda “oku!” emrinin indiği günlerde, Resulullah`ın (sav) her sene derinlikli okuma yaptığı itikaf sezonuna giriyoruz. Haydi itikafa! Yani tövbeye, ibadete, duaya, tefekküre! Yani derinlikli okumaya!