Dokuz aylık bir zindan sürecinden sonra yine dışarıdayız. Mahkemeden önceki yazımda hükmün ve hayrın Allah`ın elinde olduğu, hayrı ve şerri bilenin O olduğunu dile getirmiştim.

Her ne kadar insanlar zulmediyor ve sureten hükmediyorlar ise de asıl hükmeden ve insanların zulümleri içinde adalet eden Allah`tır. Ve Allah, şimdilik hükmünü bu yönde verdi. Hileler, komplolar, iftiralar, baskı ve zulümler karşısında Allah kullarına kafi geldi. Biz O`na tevekkül ettik, O da her şeye kadir olduğunu gösterdi.
Evet, varlığımızın bütün zerreleri ile şehadet ediyoruz ki; “O her şeye kadirdir.” Her şeye kadir olduğunu sürekli göstermiş ve göstermeye devam ediyor. Hangi şey karşısında aciz kalmıştır ki!.. Yapmak istediği bir şey var da yapamadığı olmuş mudur veya yapmak istediğine engel olan ve O`nu geri çeviren çıkmış mıdır!? Hayır, asla ve kella…

Kurtarmak istediği kulunu her ne durumda olursa olsun, en güçlülerin elinden kurtarmış mıdır? Evet. Ateşe atılan dostu için, ateşi bir gül bahçesine çevirmiş midir? Evet.
Kendisini öldürmek için kavmin yeni doğan bütün erkek çocuklarını katletmesine rağmen, öldürmek istediği çocuğu zalimin eliyle, zalimin sarayında büyütmüş; bu çocuk ile o zalimi kahretmiş midir? Evet.
Kulunu bir gecede Mescid-i Haram`dan, Mescid-i Aksa`ya ve oradan semalar ötesine götürüp, kendisi ile görüşüp geri getirmiş midir? Evet.
Yine bir kulunu yüzyıl ölü tutup, bu yüzyıl içinde yiyecek ve içeceğini (ki çabuk çürürler) bozulmadan tutmuş; eşeğini (ki yiyecek ve içeceğe göre geç ölür ve çürür) kemik yığını haline geldikten sonra, kulunu diriltip, gözleri önünde eşeğinin kemiklerini düzenleyip et giydirmiş midir? Hadiseyi yaşayan o kulu gibi bütün benliğimizle; “ben biliyorum ki; Allah her şeye kadirdir”
Diriltir, öldürür; güldürür, ağlatır; tutar, salıverir… Her şey O`nun elindedir ve her şeye güç yetirendir.

Kurtuluş, çare ve yardım O`nda aranır. Kendisi dışında birine yönelen, hakikatte mahrum kalır. Hele hele bu, kendisini tanıyıp bilen ve O`na yakın kullar ise… Safvet`üt-Tefasir`de geçen bir rivayette; Hz. Yusuf, zindandan kurtulacağını umduğu kimseye “beni efendinin (kralın) yanında an” demiş ve zindandan kurtuluş için ondan yardım dilemiş. Bunun üzerine Cebrail (as) kendisini kınamak için gelir ve zindanda olduğu halde aralarında şöyle bir diyalog geçer: “Seni kardeşlerinin elinden, öldürülmekten kurtaran kimdi? Dedi ki: Allah Teala. Seni kuyudan kurtaran kimdi? Dedi ki: Allah Teala. Seni fuhuştan koruyan kimdi? Dedi ki: Allah Teala. Seni kadınların tuzağından koruyan kimdi? Dedi ki: Allah Teala. Bunun üzerine Cebrail (as): Nasıl olur da Rabbini terk ettin ve bir mahluka güvenip, ondan istedin. Yusuf (as): “Rabbim! Hatayla benden sudur eden bir kelime idi. Ey İbrahim`in Rabbi, ey ihtiyar Yakub`un Rabbi! Senden bana merhamet etmeni diliyorum. Bunun üzerine Cebrail (as), Hz. Yusuf`a (as): Senin cezan birkaç sene zindanda kalmandır” dedi.

Allah Teala bizden her şeyin hakkını vermemizi istiyor. Tevekkül, dua, iltica Allah`ın (cc) hakkıdır. Bunların adresini şaşırmadan, Allah`ın izin verdiği ölçüde sebepler dairesinde yaşamak gerek. Hakikatte taktir O`nundur. Rabbim içeride içerinin, dışarıda da dışarının hakkını verdirsin. Fitneleri, günahları, sorumlulukları, imtihanları ve Allah verilecek hesabıyla dışarı, gerçekten insanı ürkütüyor. Dosdoğru hakkını vermek için, Rabbimizin bize öğrettiği duasına sarılalım: “De ki: Rabbim! Beni gireceğim yere doğrulukla girdir ve çıkacağım yerden doğrulukla çıkar. Ve bana katından yardımcı bir güç ver.”
Uğradığımız zulüm sürecinde duaları, ziyaretleri, yardımları ile destekte bulunan tüm kardeşlerden Allah Teala razı olsun.