Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, özellikle çok partili hayata geçiş ile birlikte aralıklarla ordu eli ile yönetime el konuldu. 28 Şubat, İttihat Terakkicilerle başlayan bu darbe geleneğinin sürecidir ve gerçekleşmiş son halkasıdır. Osmanlı`da “İttihat Terakki” olarak varlık gösteren ve cumhuriyetin kuruluşu ile Kemalizm`e evrilen darbeci zihniyet, bu ülkede hiçbir zaman halkın gerçek manada yönetimde olmasını istemedi. Ne zaman ki yönetimde sivil irade etkin olmaya ve halkın değerleri ile barışmaya başladıysa, ordu üzerinden darbe mekâniği hemen devreye girmiştir.

12 Eylül sonrası Özal ile başlayan sivilleşme süreci, 95 seçimlerinde Refah Partisi`nin başarısı ile pekişti. Refah Partisi`nin İslam`ı referans alan kimliği ve İslam ülkelerine yaklaşması, içerideki ve dışarıdaki şer odaklarını rahatsız etti. Darbe zemini hazırlamakta mahir olan derin devlet aklı, 28 Şubat darbesine de zemin hazırlamakta zorlanmadı. Derin devlet eli ile işlenen siyasi cinayetler ve laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor merkezli algı operasyonları ile darbenin şartları olgunlaştırılmış ve nihayet 28 Şubat post modern askeri darbesi gerçekleştirilmiştir.

28 Şubat genel olarak siyasetten eğitime, ekonomiden sosyal ve kültürel yaşama, hayatın her alanında Müslümanlara yönelik yapıldı. Öyle ki, Müslümanlara ve İslam`a yönelik gerçekleştirilen bu darbe, insanlık dışı bir şekilde başörtülü ve sakallı hastalara karşı hastanelerde dahi uygulandı. Söz konusu bu hastalar zaman zaman giyimlerinden ve sakallarından dolayı hastanelere sokulmadı ve tedavi edilmediler. Yüzbinlerce öğrenci eğitiminden, binlerce memur mesleğinden oldu. 28 Şubat, Müslümanlara tarifi imkânsız zulümler ve travmalar yaşatmış olsa da her darbe gibi en büyük zararı ülkeye vermiştir. Ülke bilimde, ekonomide, hizmette, kardeşlik ve huzurda geriye gitmiştir. 28 Şubat`ın açtığı yaralar 14 yıllık Ak Parti iktidarı döneminde kapatılabilmiş değil.

28 Şubat genel olarak bütün ülke Müslümanlarına yapılmış bir darbe olsa da özelde Kürt Müslümanlara yapılmış bir darbedir. 80`li yılların başından başlayarak 90`lı yılların başlarına kadar Kürdistan`da çok yoğun bir İslami çalışma vardı. Ekmek ve su tüketir gibi kitap okunuyor, İslami bilinç ve gelişme yaşanıyordu. İstanbul merkezli yayın evlerinin, tarihleri boyunca en çok kitap sattıkları yıllardır. Kürdistan`a kamyonlarla İslami yayınlar girerdi. Bu yoğun çalışma ve bilinçlenme neticesinde 90`lı yılların ortalarında İslam, Kürdistan`da üstün güç oldu. Refah Partisi`nin Kürt illerinde art arda kazandığı seçimler, Kürdistan`da özellikle Hizbullah Cemaati`nin İslami çalışmaları ve mücadelesinin etkisiyledir. Çalışmalarla toplum içinde İslam yayıldıkça PKK ve siyasi kanadı zayıfladı, bunun neticesinde de siyasi alanda Refah Partisi o dönemde bölgedeki belediyeleri ve genel seçimleri kazandı.

İslam`ın Kürtler içinde güçlenmesi ve iktidarda da İslamcı bir partinin olması Kürtlerin, çözümü İslam`da aramasını sağlıyor ve Kürt meselesinin İslami çözümünü kolaylaştırıyordu.

Devletin Kürtlere yönelik yıllarca süren zulmü, JİTEM`in faaliyetleri ile devlet terörüne dönüşmüştü. 90`lı yılların ortalarına kadar Kürtlerin Müslüman, solcu bütün siyasi kesimleri bu zulmü yaşadı. Her kesimden insanlar gözaltına alındı, işkence gördü. Bazıları işkence altında can verdi. Bu kimseler intihar etmiş gibi gösterildi. Pek çok insan da kaçırıldı ve hala akıbetlerinden haber yok. Daha önce az da olsa hesaplı hareket eden JİTEM ve derin devletin önü, 28 Şubat ile birlikte Kürdistan`da tamamen açıldı. 28 Şubat`tan sonra tamamen İslami kesimler ve özellikle de PKK`ya karşı etkin bir mücadele veren ve çok geniş İslami çalışmalar yapan Hizbullah Cemaati hedef alındı.

Bölgenin genelinde camiler basıldı ve binlerce camide yüzbinlerce çocuk ve gence Kuran dersi ve İslami eğitim verenler, gözaltına alınıp işkencelerden geçirildi. İslami çalışmalara göz açtırılmadı, bu çalışmaları yapan İslami kimliğe sahip insanların evlerine operasyon üzerine operasyonlar düzenlendi.

Bir taraftan JİTEM, diğer taraftan emniyet birimleri karabasan gibi çöktüler İslami kesimlerin ve çalışmaların üzerine. Özellikle Diyarbakır bu konuda başı çekti. Polisler ilk defa o dönemde ibadet yerleri olan camileri ayakkabılarla bastı. Çarşaflı ve baş örtülü bayanlar, İslami kimliğinden dolayı ilk defa o dönemde gözaltına alınıp, işkencelerden geçti ve cezaevlerine konuldu.

28 Şubat sonrası devlet, legal ve illegal bütün kurumları ile İslami yapıların üzerine gidip terör estirirken, ilginçtir bu dönem, PKK`nın en rahat ettiği dönemdir. Bu dönemde PKK`ya yönelik hiçbir operasyon yapılmadı. PKK`lılar bu sebeple o dönemin Diyarbakır emniyet müdürünü çok seviyor, çocuklarına onun ismini veriyorlar. Ev ve işyerlerine resimlerini asıyorlar. 

İcraatlarına ve sonuçlarına bakarak şunu çok rahat söyleyebiliriz; 28 Şubat bir anlamda Kürdistan`da PKK`nın önünü açmak için, Kürtlerin İslami yapılarına yapılmış bir darbedir. Bu, Kemalist rejimin Kürt ajandasıdır. Bugün bile bütün toplumsal taleplere rağmen HÜDA PAR`ın muhatap alınmaması bu ajandanın etkisi ile olsa gerek.

28 Şubat`ın Kürtlere maliyeti çok ağır oldu. Babalarının yaşayıp yaşamadıklarından haberdar olmayan ve babalarına ait bir mezar yeri olmayan yüzlerce çocuk, işkenceden geçmiş ve çoğu yıllarca cezaevi yatmış on binlerce insan, meslekten atılan imamlar, öğretmenler, doktorlar, perişan olan on binlerce aile. Okuyamayan öğrenciler...

Kürtler içinde asıl tahribat ise manevi alanda yaşandı. Kürtler içinde İslami çalışmaların önü alınınca, İslam`dan uzaklaşan Kürt gençleri PKK`nın saflarına katıldı. Bugün hendek kazıp, barikatlar kurarak şehir içi çatışmalarını sürdüren YDG-H denilen İslam`dan uzak Kürt gençliği, bir anlamda 28 Şubat`ın eseridir.                       

Bu ülkede tekrar bir darbe olur mu? Çok zor ama imkânsız da değil. Türkiye gibi geçmişi darbe tecrübeleri üzerine kurulu bir ülkede, bu tehdidi hiçbir zaman göz ardı etmemek gerek. Ergenekon, Jitem, Balyoz, 28 Şubat dava dosyalarından yargılananlar da tahliye edildi. Bunların bir kısmı görevlerinin başına döndü. İçerde ve dışarda yaşanan gelişmelerle bağlantılı hükümet karşıtı çok sayıda cepheleşmeler de oluştu. Darbe heveslilerinin bunların üzerine hesapları olacaktır her zaman. Dünyada darbe dönemleri kapanmıştır denilen günlerde, Mısır`da en trajik darbe oldu ve sözüm ona en demokrat ülkeler açıktan darbeye destek verdi.

Türkiye`de herhangi bir darbenin yaşanması durumunda, çok nettir ki kıyamet Müslümanların başına kopar. Son kalkışma ile bir anlamda PKK/HDP, Kürt coğrafyasında kendi darbe girişimlerinde bulundular. Başarılı olamadıkları için, ülke geneli üzerine bir darbe hesabı içinde yer almaya müsaittirler. Öcalan`ın “darbe mekâniği devreye girer” vurgusu ve Cemil Bayık`ın bugünlerde yaptığı “darbe mekâniği devreye girmiştir” açıklamasını bu bağlamda değerlendirmek gerek. Burada gözden kaçırılmaması gereken, PKK/HDP`nin böyle bir ittifak içinde yer alırken Kürt halkını değil, kendi ideolojik çıkarları ile hareket edeceği gerçeğidir. PKK/HDP dış güçlerle ortak hedeflerine varmak için gözünü kırpmadan Kürt halkını gözden çıkarabilir. Bugün binlerce Kürt gencini ölüme sürüklediği gibi.